tamam nasa, sakin ol yok bebeğim geçti geçti…
güneş yörüngesini filan şaşırmadı, sadece ben samanyoluna alternatif bir çekim alanı sundum varlığımla. tamam ama herkez de üstümde mıknatıs varmış gibi üstüme gelmesin arkadaşım yeter lan!
yanlış anlaşılmasın nazar boncuğu gibiyim, çekimden kastım ‘femme fatale’ muhteşemliğim değil, belayı soğurmam. ulan sıkıntıdayım ya, vallahi canım sıkılıyor çok. niye diye sorulmasından da hazzetmiyorum amacım dikkat çekmek de değil. ne istediğimi ben de bilmiyorum. final haftası zor diyorsunuz, kime zor lan kime, bana mı sana mı? okuyana değil okutana bak.
tamam ama şöyle olabilirdi.şunu istiyorum mesela (şu durumdan kaçmak için alternatif rüya) : artık vermiyo itoğluitler, zaten doktor da çekti gitti, ama ben hayatımın en huzurlu dakikalarını, okuldan eve gelip kapımı sıkı sıkı kilitleyip, bi yandan makarna sosu pişirip diğer yandan da zavallı küçücük flu televizyonumdan izlediğim “northern exposure” da buluyordum. ya abartıyorsam allah belamı vermesin. benim daha iyi günlerim daha iyi anılarım daha eğlenceli rutinlerim olmuştu, niye bu makarna sosu pişirip northern exposure izlediğim o 1 saati bu kadar seviyorum ki diye çok düşündüm. sonunda da buldum. kapıyı 2 kere kilitlememin sebebini de buldum. dünyadan kopuyorum tek sebep bu. beni o anki gerçekliğe bağlayan tek bir şey yok. dizi dünyanın öbür ucundaki rüya gibi bir kasabada geçiyor. kasabanın asıl özelliği ise gerçek dünyadan kopuk olması. çünkü kasabadaki insanlar yüzyıllardır aynı, nerdeyse hiçbir yabancı gelmiyor oraya.çünkü kış geldiğinde yollar kapanıyor, her gün aynı insalar aynı pub a gidip aynı içkileri yudumluyorlar.insanların sürekli felsefeden bahsedip acayip rüyalar hayaller görmesi fani meşgalelerinin olmaması (ales, domuz gribi, kürt açılımı) beni o kadar cezbediyordu ki anlatamam. o bir saat sanki uzay boşluğunda tesadüfen bulduğum kimsenin elinin değmediği yepyeni bir alan idi. kafamda ne dert kalıyordu ne ertesi günün telaşesi. kaçıyordum daha türkçe bir tabirle. siz kaçtığınızda nereye sığınırsınız?
bütün o saçma salak ağalı zengin patronlu taş sekreterli diziler devam ederken benim huzur bulduğum tek dizim niye bitti ki? her gün yeni şeyler öğreniyordum ben ordan ertesi güne düşünecek şeyler buluyordum. hayat hiç adil değil be browskiler…