Me vs. TV

Yaprak Dökümü başladı bugün yeni sezonuyla. Aman pek bir şenlendim. Onların üzüntüsü benim üzüntüm olmuyor. Ben çok eğleniyorum. Geçen sezon son 20 bölümünü izlememiştim. Kaç bölüm oluyor ki bir sezon? Yine de pek bir şey kaçırmamışım. Anneme sorduğum “bu kim, buna ne oldu, hmm eve nolmuş ki?” tarzı sorularla konuya hemen hakim oldum. Ferhunde’nin yatakta sarhoş uzandığını görünce içim cız etti lan! Üzüldüm onun o haline. Keşke yanında olabilseydim dedim. İyi anlamda. İyi keşke.

♫Yara rey yara daraaa laralaaa yara dey yara reeey.♫

Madem bir diziyle başladık. Bir tane de reality show’la devam edelim. Man vs. Food diye bir program var Travel Channel’da. Hoşuma gitti. Bir Adam var. Soyadı da Richman. Güzel bir kombinasyon olmuş aslında. Adam zengin yeaaöööw! Keşke benim de adım öyle bir şeyler olsaymış. Ne bileyim Yürü Koçumbenim gibi mesela. Gaza getiren bir isim fena olmaz yani. Neyse işte bu abimiz çeşitli yerleri geziyor, yemekler tanıtıyor falan. Mesela diyor ki, burada en iyi tacoyu bu mekan yapıyor. Mekana bir bakıyorsun 3 metrekare bir yer. Vay anasını diyorsun haliyle. Mutfağına geçiyor. Hacı bana bir taco yap da yiyeyim diyor. Mutfakta hayvan gibi götürüyor 2 lokmada. Hakkaten güzelmiş usta diyor. Çoğu mekanın ustası da Ümit Usta, Hasan Usta gibi. Türk gibi, samimi adamlar. Ama Richman öyle mi? Kibirli bir kere. Püüü! Yazıklar olsun. Ya program bu tarz bir şey işte. Gelelim vs. Food kısmına. Bazı mekanlara gittiğinde yemeklere meydan okuyor. Seni yeneceğim ulan diyerekten yemeye başlıyor. Efendime söyleyeyim, dev boyutlarda bir pizza olabilir, 300 köfteli bir hamburger olabilir, 1’den 10’a kadar derecelendirilmiş acı soslarla birlikte yenen suşiler olabilir. Bazen tek başına yapıyor, bazen rakip buluyor falan filan. Tek temennim bir programda tantuni yemesi. Takviye falan istesin mesela. Zevkli olur. Eğleniriz.

Haneler çok güzel program bir de. Gayet severek izliyorum, gülüyorum falan. Ben o tarz programlara alışamamıştım aslında. Bu güzel ama.

Ellipse

Odamda çok fazla sivrisinek var ve ben onlara laflar hazırladım. Sinek ilacıyla konuştum, haberler iyi. Rahatladım, oh! Anlık bir yazıya başladım ve bu yazı uzun olacak gibi bir his var içimde. Ya da bir alttaki postun etkisi altındayım. O yüzden bazı kelimeleri bold ve renkli yaparak okunma oranını yukarılarda tutmayı planlıyorum her ihtimale karşı. Aralara resim falan koysam? Ne resmi koyacaksın birader, sivrisinek resmi mi?

Imogen Heap’in yeni albümü çıktı aldınız mı? Ben aldım. Şaka lan şaka. Albüm güzel. Sitesinden dinleyebiliyorsunuz. Sevdim bunu. Hatta bir de bonus albüm yapmış ablamız. O albümde de şarkıların enstrümantal versiyonlarını bulabiliyoruz. Çok şahane bu kız. Canım canım canım! Keşke herkes böyle bonus cd yapsa dedirtiyor adeta.

Uzun zamandır kahve içmiyordum ben. Yeniden başladım yumulmaya. Boaters diye bir kahve markası duymuşsunuzdur. Duymadıysanız, şu linkten bakın, görün, işitin. İşte bunların bir sürü kahve çeşidi var. Hepsinden almak istiyor insan. Çocuklar gibi şen oluyor onların bulunduğu reyonda. Hoplayıp zıplıyorsun. Bir de her yerde bulamıyorsunuz bu gençleri. En garantisi internetten sipariş. Ben henüz denemedim ama yoklukta gider diyorum. Yoklukta her türlü. Migros’ta var rahat olun siz.

Wipeout izlemeye başladım. ABC‘de yayınlanan versiyonu. Programı sunan kız çok hoş. İyi bir insan o. Gülüyor falan. Seviyorum ben onu. Oğlak burcuymuş. Bunu araştırdım. Oğlak burcuysa tamam dedim. Daha da bir sevdim. Sadece ben sevmiyorum. Japon konsolosu da sarhoşken aşık oldu ama hatırlar mı bilmiyorum. Twitter‘ı da var galiba kendisinin. Burcu Esmersoy’un var da onun niye olmasın ama de mi? Burcu Esmersoy demişken… Burcucuğum choq gsl chıkmıssın.

Yeni bir paragraf yaptım başka konuya atlayayım diye. Ancak tökezledim biraz. Halbuki ben bu yazı uzun olur sanmıştım. Böhü! Böhü lan böhü! Hay çok yaşa sen!

Ya hadi son paragrafı yapıp bir şey itiraf edeyim ben. Seviyorum lan ben sizi! Hepinizi işte! Kim varsa! İyi ki varsınız olum! İyi ki doğdunuz! İyi hissetmekten iyisi yok gençler. Aşk nehrinin aktığını hepimiz gördük. Aman diyeyim. Hoşçakalın.



Zach Braff

“First Day of Scrubs Season Nine starts tomorrow morning at 6:30 am. It is hard to be silly at that hour. But I know I can do it. xo z”

Manyak mısınız oğlum siz?

Ertesi gün editi: Burcu Esmersoy demişken… Twitter’ını açmış. Bugün işsiz güçsüz onu takip ettim her dakika.

Haftasonu Kacamagi

Cuma gunu ani bir kararla Sydney’e gidecegimden bahsetmistim. Bu yazinin basligini da “veni vidi vici” koymak istedim ama cogumuz icin haftasonu kacamagi daha fazla sey ifade edecektir diye dusunup vazgectim. Cuma gunu saat 4 te cay faslimizi bitirdikten sonra muhendisligin futbol organizasyonu oldugunu ogrendim. Peter, oda arkadasim, davet etti aslinda. “Gel, zevkli oluyor.” dedi. Sydney’e gidecek trene 1,5 saat kalmasina ragmen kabul ettim. Yanimda ne sort ne de tisort oldugundan gomlek ve kot pantalon ile oyuna dahil oldum. 1 saat kadar oynayip izin istedim. Les gibi terlemistim ama yapacak birsey yoktu. Trene zar zor yetistim. En bos vagonu secerek insanlardan uzak bir yere oturdum. 2,5 saat suren bir yolculugun ardindan Sydney Central’a vardim. Trenle seyahat cok rahat ayrica trenler de oldukca dakik. Trenden indikten sonra dogruca otele yurumeye basladim. Yaklasik 1 km civari bir mesafe. Etrafi da hayvan gibi izledigim icin otele varmam 15 dakikami aldi diyebilirim. Trenden indigimde saat 8 olmasina ragmen sokakta ayik Avustralyali’ya rastlamadim. Ayik insanlar genelde Asya’dan gelmis olanlardi. Hayatimda o kadar cok ulkeden insani ayni yerde hic gormemistim. Cok kulturlu diyorlar ya hakikaten oyle. “Ne mozaigi ulan!” dedim sonra kendi kendime icimden. Hey gidi. Dogruca odama yerlestim ve minibar ile banyonun nimetlerinden faydalandim. Baktim olacak gibi degil karnim da ac dedim bari su “Magic” dedikleri olayi arayayim. Efendim bu olay otelin tek tus musteri hizmetleri ulasimi gibi bir sey. Ne isterseniz bunu ariyosunuz ya da direkt birimin dahilisini ariyorsunuz. Isim cok oldugundan her birimi ayrica aramak zor geldi ve “Magic” e dahil olmamin zamanidir diye dusundum. Yanimda tisortum yoktu, tras makinami almamistim, dis fircam cantamdaydi ama dis macunum yoktu zaten spontane gelismis bir gezide daha fazlasini bekleyemezsiniz. Aradim dedim ki birader bana tras bicagi, kopuk, dis macunu bir de varsa tisort yollayin. Adam tisortu duyana kadar gayet seviyeli bir konusma icerisindeydik 🙂 Tisortu duyduktan sonra biraz civitti gibi geldi bana. Beklemeye aldi, bir 30 saniye bekledim. Aramis, taramis, sormus, sorusturmus koca otelde aksam 9 da musteriye tisort verebilecek ya da satabilecek dukkan yok. Dedi ki “Yarin sabah cikarsiniz disaridan alirsiniz, dukkanlar cok yakin.”. “Eyvallah babacan.” dedim. 5 dakika sonra tras kopugum, jiletim ve macunla birlikte dis fircam geldi. Bir de yemek soylemistim onu da getirdi canini yedigimin garsonu 10 dakika sonra. Soyle soyleyeyim, Avustralya’nin et anlayisini seviyorum 🙂 Yemegimi yedim, trasimi oldum, disimi fircaladim. Tekrar macit beyi aradim. Dedim ki “Marble bar varmis, kacta aciliyor? Kilik kiyafet seysi var mi?”. Dedi ki “Yok yok.”. “Iyi guzel” dedim. Lakin “6 pm to late” soylemindeki late i cikaramadim. O da anlamis olacak ki “Yani 12 yle 2 arasi bir saatte kapaniyor.” dedi. “Gozumsun macit!” diyerek tesekkur ettim. Buraya kaar hersey mukemmel. Artik hazirlanip marble bar a inme vakti gelmisti. Indim de. Lakin insan azdi millet o saatte sizdigi icin pek kalan yoktu. 2 bira ictim kendime geldim. Odaya ciktim ve minibara abandim. Daha sonra lan kuru kuru icmeyeyim diye televizyonu actim. Bir de ne goreyim normal tv yayinlarinin yani sira buranin kablolusu gibi dusunebilecegimiz foxtel de var. Bunlar da yetmiyormus 30 civari film, girls gone wild serisi ve 10 civari da cesitli erotik film vardi. Eger film izlemek istiyorsaniz film fiyatlari 15.95 ile 19.95 arasinda degisiyor. Lan dedim oh ane kadar pahali bir film icin. Sonra baktim ki hemen yanda bir secenek var. Movie deal. 24 saat icinde ne izlersen izle toplamda 24.95 “Oh” dedim. Hemen “Deal or No Deal?” diye sordum kendime. “Cocugum hasta acun bey ameliyat parasi 80000 lira gerekiyor.” dedim sonra “Deal” dedim. Sesli sesli dedim bunlari. Zack and Miri make a porno, Fired Up, Angels and Demons, He’s just not that into you, Solo Erotica, Girls Gone Wild Spring Break kombosuyla geceyi tamamladim. Solo Eroticayi hizli hizli gectim de Girls Gone Wild hakikaten izlenmeye deger. Yalniz yadirgadigim bir sey oldu. Koca otelde porno yayin yok. Ilginc tabii. 2-3 saatlik bir uykudan sonra tekrar dusumu alip acik bufe kahvaltiya indim. Meyve suyumu, kahvemi ictim. Misir gevregimi, peynir ekmek, recelimi yedim. Sonra odaya donup lan hazir guzel banyo bulmusken bir dus daha alayim dedim. Sonra tisortumun olmadigi aklima gelince tisort almak icin tekrar disari ciktim. Cotton on yazan bir magazada disime gore tisortler buldum. Tanesi 15 dolar. 2 tane aldim seneye de giyerim dedim. Odaya geri donup derimi eskitme amacli dusumu aldim. Vucut sampuani cok guzel kokuyor. Lan o degil ne yaptim ya. Hayatimda vucut losyonu kullanmis bir insan degilim. Bundan sonra da muhtemelen kullanmam ama o Cumartesi oglen banyosundan sonra butun vucudumu gidip losyonlamam gercekten komikti aiushdaisuhd. Neyse daha sonra odadan cikip “Darling Harbour” a gittim. Ilk isim IMAX e gidip 3 boyutlu bir film izlemekti. 29m x 36m ekranda, ki dunyadaki en buyuk ekrandir, Egypt 3D isimli filmimi izlerken zevkten dort kose oldum. 15000 watt Sonics ses sistemi ile IMAX tecrubesi anlatilmaz yasanir. Kisaca soyle tarif etmeye calisayim. Bildigin Misir’da takiliyosun filmdeki karakterlerle. Lan bu super bir sey ya. Bunun teknolojisine kurban olurum. Canini yiyeyim. Bundan dunyanin her yerine yapmalari lazim. Daha sonra meshur Akvaryum’a gittim. Akvaryum gezisi hemen hemen 2 saatimi aldi. Lan olum lan. Ne istersen. Aklina gelebilecek butun baliklar ve tabii gelmeyecekler de orada duruyor. Sadece baliklar da degil timsahi olsun, hayvanlar alemine ait suda yasayan canlilar olsun hepsi orada. Oceanarium diye bir bolumu var ki devasa kopekbaliklariyla aranizda sadece 2-3 cm kalinliginda bir camin oldugu yer. Boyle yururken yaninizda geliyo falan sevimli yani. Bu da gorulmesi gereken bir yer. Daha sonra bir de feribota bineyim dedim ama happy hour gecmis ben de madem happy hour gecti o zaman artik bir de barlarini gorelim dedim. Darling Harbour da Pyrmont Bridge’in altinda Helm Bar diye bir yer var. Helm bar normal bildigimiz bar ama korfezi goruyor iste. Onu korfez zaten neyse feribotlar insanlar falan. Gittim hemen cam kenarinda bir masaya coktum. Dedim gece uzun kaptirmayak simdiden buralari. Bara gidip, az sonra soyleyecegim birayi ozellikle sneyl kankamin aklina kazimasinda fayda var o cok sevecektir, Carlton Draught istedim. Bir tane daha, bir tane daha, bir tane daha darken epey de oldu saat. Cesit cesit insanlarla tanistim. Hollandalisi, Ingilizi, Japonu, Singapurlusu hepsiyle de barda otururken. Bir sey oluyo laf atiyolar ya da sen artik yeterince ictiysen laf atiyosun sonra biraz muhabbet sonra baskasina gidiyosun. Benim gibi biri icin bile sosyallesilebilecek bir ortam. Oradan aksam cikip otele yurumeye basladim lakin idrar torbamdaki muthis basinca karsi koyamayip gozume kestirdigim bir koseye tam holigan tarzi isedim. Resmen isedim. Bilenler bilir, ictikten sonra acikirim. Hemen otelin biraz altindaki mcdonalds da karnimi doyurup odaya ciktim. Odada minibara biraz daha abandim ve sonra televizyon seyrederken, 24 saatlik movie deal im bitmisti ben de duz televizyon izledim, uyumusum. Kendimi bildigimden sleep e ayarlamistim televizyonu kapatmis canini yedigim. Oda tek kelimeyle muhtesemdi. Yani burada ozelliklerini yazmaya kalksam bir 2 sayfa falan da ona ayirmam lazim ama onu baska zaman artik diye dusunuyorum. Pazar sabah erkenden kalkip kahvaltimi ettim ve Newcastle a donmek uzere tren garina dondum. 2.5 saatlik bir yolculugun ardindan tekrar Newcastledaydim. CS (aushdiuashdiuashd) piknigine daha 1 saat vardi ben de bari kuleye cikayim dedim. Ciktim, orada biraz okyanus gemi memi izledim. Indim geri. Marketin birinden pizza malzemeleri aldim. Hannah, organizatorumuz, hamuru getirecekti biz de istedigimiz malzemeleri getirip pizzalarimizi yapacaktik. Saat 3 te Croatian Wickham Sports Club’da bulustuk. Adamlarin pizza firini var. Sana firini tahsis ediyolar ayirttigin sure kadar ve de pizza tepsilerini diger her sey sana ait. Pizza hamurlarini merdane yardimiyla 30 santimetre capindaki daireler haline getirip mukemmel pizzami yaptim. Parmaklarimizi yedik. Asudhiausdhiausdh. Dunyanin bir cok yerinden bir cok farkli iste calisan insanlarla tanismak ve kaynasmak acisindan mukemmel bir firsat bu piknik olaylari. Greenpeace icin calisani da kizil hac icin calisani da devlette elektrik muhendisligi yapani da enerji etkinligi degerlendiricisi de isi olmayip dunyayi gezeni de orada. Bir ara isi olmayip dunyada gezinen bir Hirvat asilli Avustralyali ile altin madenciligini tartistik. Sonra greenpeace ci ile toptan madencilik i tartistik. Elektrik muhendisi ve mimar dediklerimi en iyi anlayanlardi saniyorum sauhdiausdhiausdh. Arkadasim bir seyin ozunde bir mantik varsa bunu bir sayisal zekanin anlamamasi zor. Asudhaisudhuiahsd. Guzel gecen birkac saatti. Carlton Draught’a burada da selam etmeyi ihmal etmedim. Mesela helm barda 5.50 olan Carlton Draught burada 3.80. Mekanin yeri de fiyatlandirma icin onemli bir kritermis turkiyedeki gibi. Bir seferinde bozuk param cikismadi 3.30 cikti ben de adama ah olmadi dedim 20 dolarlik banknot uzattim. Sorun degil evlat bugun yeterince harcadin zaten 3.30 yeter dedi. Vay babalik sagolasin dedim. Ne zaman istersen gel basimizin uzerinde yerin var manasina gelen seyler soyledi. Tesekkur ederek uzkalastim. Hannah beni metalden yapilmis atmosfere egzost gazi salan arabasiyla sehir merkezine birakti ve oradan otobuse binip eve dondum. Eve donerken kfc ye de ugramayi ihmal etmedim tabii. Ultimate burger ile kendime geldim ve haftasonunu tamamladim.

Macera Basliyor

3 saat sonra Sydney yollarinda olacagim. Gezecegim bakalim oralari ne var ne yok. Onumuzdeki haftabasinin ilk saatlerinde gezdigim gordugum yerleri uzun uzun sizinle paylasip blogumuzu bir gezi yazisiyla zenginlestirmis olacagim. Zengin demisken, lan ben burada zenginim herhalde ya. Yani buraya gore degil elbette. Turkiye’deki ben’e gore. Iki geceligine otele verdigim para 600 dolar soylemesi ayip. Gozumu kirpmadan. Bir saniye de dur lan ne yapiyosun sen demiyorum. Lakin otel de Hilton Sydney. Fotograf makinem olmadigi icin oda fotograflari koyamayacagim ya da bilmiyorum belki fotograf makinesi de alirim. Hazir almisken onu da alayim de mi? Dogru dediniz. Ahuhauahuha. Kaybedenler Takimi! Lerzan Abla’nizin cok selami var.

En cok da yalniz gitmek sacma. Pazar gunu donucem burada piknik var onda arkadaslar olacak ama ya haftasonu Sydney’de? Tek basima olacagim. Elbette zevkli olacak ama arkadaslarinla gezmek kadar zevk verir mi? Vermez diye dusunuyorum. Biriniz olaydiniz ya surada ibneler! Neyse onumuzdeki maclara bakicaz. Marble Bar! Bu mekani yazin akliniza. Bana da iyi eglenceler dileyin. Rodizio usulu servis yapan currascaolara gidecegim. Yemek ne demekmis goruruz. Auhauahuah.

bazen beni affetmeniz gerek. gercekten.

Burcu Esmersoy Twitter Sayfası

Yine bir çakal başlıkla karşınızdayım. Ta-Raaaaa! Tara Reid! Ohh Tara Reid demişken… Bak yine konudan sapma noktasına geldim. Neyse Tara Reid hakkında konuşmayayım. Çocukluk aşkımdır kendisi.

Ne diyorduk? Çakal başlık! Burcu Esmersoy’un Twitter sayfası. Bari verelim de tam olsun.
İşte bu;
http://twitter.com/burcues

Gerçekten kendisidir. Yalnız şu aralar koruma koymuş sayfasına. Bunu aşabilmek için, kendisinin follower‘ı olmak zorundasınız falan filan. Maksat başlık alakasız olmasın.

Bugün uyandığımda zihnimde bir şarkı dolanıyordu. Şişik olmalı læstiğin havası diyordu. Yatağımı topluyordum, hep aynı şeyi söylüyordu. Kahvaltımı yaparken de. Keşke bir læstiğim olsaydı da havasını şişirseydim.

Joshua Radin ve Cary Brothers dinlemenizi tavsiye ederim bir de.

Edit: Ya şimdi bu adamları dinleyin dedim de, bir anda yüklenmeyin yani. Mesela Winter ve Ride ile başlayabilirsiniz.

Smullyan’s Paradox

At a desert oasis, A and B decide independently to murder C. A poisons C’s canteen, and later B punches a hole in it. C dies of thirst. Who killed him?

A argues that C never drank the poison. B claims that he only deprived C of poisoned water. They’re both right, but still C is dead. Who’s guilty?

 

Epica

Sevgili nbh_ Foça’da. Galiba orası Foça’ydı. FOÇ’a bir sormak lazım. O yüzden yazılarını yetiştiremedi. Köşesi boş kaldı. Buradan kendisine selamlarımı iletiyorum. İnşallah eğleniyorsundur. Senin eğlenmen demek, bizim de eğlenmemiz demek. İnşallah çok para harcamazsın dostum. + rep.

Interneti yasam bicimi haline getirmemisler!

Sadece kisin internette takilan, yaz geldiginde etrafta gorunmeyen kisilerdir. Bu insanlar sirf trend diye internet kullanmiyorsa ben de adam degilim. Bu kadar da net soyluyorum!

Interneti facebook ve msn’den ibaret sanan bir nesil var bir de. Bu iki garip uygulama disinda bir sey icin kullanilabilecegini bilmiyorlar internetin. Yazik. Gercekten yazik. 10 yil once de bunlarin abileri interneti icq ve mirc zannediyordu. Iste halimiz.

Bugun ne ogrendim? – 2

Kleenex Flushable Wipes

Ya olum koca dunyada gotunu kuru temizleme disinda bir sistemle temizleyen sayili insan var yemin ediyorum. Adam uzaya gidiyor kicindaki boka bakmadan cok afedersiniz. Lan buna bir care bulunsun arkadasim. Her tuvaletten sonra islak mendil kullanmama ragmen dus almaktan biktim yemin ediyorum! Cok buyuk eksik su musluk. Rahat edemiyorum ya!

Taharet muslugu oldugunu biliyorum adinin. Kullanmak istemiyorum.

Bugun ne ogrendim?

As the crow flies

Kus ucusu demekmis efendim bu. Duz olmayan bir yuzeyde bulunan iki nokta arasindaki en kisa mesafeyi hesaplamak icin kullanilan formuller var bildiginiz uzere. Great circle zimbirtilari falan hani. Neyse onlar detay. Tartisirken bu olayi, demeye calisiyorum ki kus ucusu olacak. En son artik “You know birdview, right? Now, suppose the bird is flying between two points.” deyiverdim. uashdıaushdıauhd. neyse oyle degilmis iste o as the crow flies imis. Ulan hergun bir seyler ogreniyoruz ya!