10000’i devirdik!

Onbin ziyaretciyi gecmisiz diyor counter ama 10000 unique ziyaretci degil onu da aklinizdan cikarmayin.


bir seyler bir seyler bir seyler

Klise bir analytics yazisi yazmak istemedim. Ne yalan soyleyeyim cok eglenceli keywordler vardi falan ama gerek yok. aiushdoaishd. Tek bahsetmek istedigim ayda yaklasik 700 civari hit aldigimiz ki bu da unique degil. yani diyor ki, 5 yazariz surada 30 gunde, 150 yazar*gun yapar. Bir yazar bloga gunde maksimum 5 kere giriyor diyor. Bu da su demek, bloga girmediginiz gunler oluyor lan!!!!!! Disaridan gelen ziyaretci sayisi belli. Onu simdi burada yazmak istemiyorum. 700 hitten disaridan gelen tahmini ortalama ziyaretci sayisini dustugumuzde geriye bizim hitler kaliyor. Ben ve sneyl’in network location’i kesin olarak biliniyor. Bu iki networkden gelen hit sayisi da belli. Geriye ne kaliyor biliyor musunuz? 3 yazar bloga bazi gunler hic girmiyor kaliyor! Mesela bir ornek vereyim;

6. dol gaziantep-vae adsl dynamic 35 2.34 00:04:36 31.43% 60.00% kizim sana soyluyorum gelinim sen anla! bu sayilarin aciklamalari bende kalsin.

Optum hepinizi cok. Keep up the good work.

Alok Kankam Sagolsun

Esyalarimin, yeni evime tasima islemleri tamamlandi. Adama resmen esya tasittim ya. Peki adam kim? Alok, hintli, 30 yasinda, master derecesi var, 7 yil Hindistan’da ogretim elemani olarak calismis. Bak gorevlisi degil, elemani. Bu mayista Avustralya’ya gelmis. Doktora icin, benim gibi o da ilk olarak 442 vizesiyle occupational trainee olarak cagirilmis, simdi de 574 vizesine gecti rhd ogrencisi olarak. Ocakta basliyor kagit uzerinde ogrenciligi. Aynen benim, kagit uzerindeki ogrenciligimin subatta baslayacagi gibi. Her neyse, biz bu adamla ilk olarak chee6410-advanced coal and mineral processing diye bir dersi gayriresmi alirken samimi olduk. Yoksa workspacelerimiz arasinda 2 metre mesafe ya var ya yok iaushiausd. Neden gayriresmi diyorum onu da anlatayim. Simdi normalde rhd (research higher degree) ve coursework diye iki yuksek lisans opsiyonu var Avustralya’da. Ayni Turkiye’deki tezli ve tezsiz yuksek lisans gibi. rhd’lerde ders almiyorsun, bir arastirma yapiyorsun ve tez veriyorsun. 2 sene suruyor. Gerci konuya tamamen yabanciysan, supervisor’in bir iki temel ders almani isteyebiliyor. Yani “dur kardesim, sen rhd ogrencisisin, sen ders alamazsin!” gibi bir durum yok. Coursework’lerde ders aliyorsun, tez vermiyorsun ve 1 sene suruyor. Gerci, mesela master of engineering icin konusmak gerekirse engineering project gibi bir ders alirsan onun icin ufak capta bir tez veriyorsun ama o da rapor sayilir. Yani nasil diyeyim coursework master bizde executive mba yapmak gibi aisudhaisudh. Elalem yuksek lisansta gorsun. Her neyse. Nerede kalmistik? Heh gayriresmi ders almak. Biz ikimiz de rhd ogrencisi olacagimizdan ama henuz ogrenci olmadigimizdan dersi alamamiz gerekiyordu. Bir sekilde hallettik onu. Hadi Alok kimya muhendisligi temelli diye ona cevher dersi aldirtiyor koca profesor, bana niye aldirtiyor anlayabilmis degilim. Gerci yata yata HD ile gectim mi gectim. Daha ne olsun. Prestijime prestij kattim akjsdhakusdh. Yani, olmasi gereken bu ama, kizmayin, ben kac senemi vermisim ogrenmisim bana burada ogretmeye calistiklarini bir de “high definition” ile gecmese miydim? Suratinizdaki tebessumu yakaladim. Aaushdiauhd cakallar ya. Ulan hemen yanlis ariyorsunuz textin icinde. Ben de biliyorum onun high distinction oldugunu. Nereden nereye. Anlattikca budaklaniyor konu. Aldik efendim dersi 4 tane assignmenti, 1 tane finali var. Ya bir de short course olayi var bak onu soylemeden olmayacak simdi. Dur onu da aradan cikarayim. Bazi dersler burada short course olarak acilabiliyor ve 1 haftada bitiyor. yani gunde 8 saatten 5 gunde bir dersi bitirmis olabiliyorsunuz. Short course dedikleri olay da bu. Bizim aldigimiz ders, endustriden profesyonellere de acik oldugu icin short course idi. Adamlar da gelsin bir haftada halledip gitsinler gibisinden. Tabii bunun bedeli 3000 dolar disaridan katilimcilar icin. Hem de ne assignmentlari yapmak ne de finale girmek zorundalar. Bir hafta takilipi gidiyorlar. O kadar para versem beni de sokamazlar gerci finale iuashdiaushd. Parasiyla rezil olmak basliginda inceleriz bunu. Simdi short course oldugu icin cok yogun geciyor dersler. Orneklemek gerekirse, cevher hazirlamayi bilenler icin konusuyorum, wills’ gibi bir kitabi konu hakkinda hicbir fikri olmayan insanlara bir haftada ogretmeye(!)calisin. Ne kadar makul? bilmeyenler, wills’ e gizledigim linke bakabilirler. Boyle olunca da dersi alanlarin temeli eksik kaldi. Yani recovery, grade’e tam deginilmeden, tromp curve cizdirmeye calisilinca insanlara, onlar da dogal olarak zorlandilar. E zorlaninca ne yapti bu insanlar? Sunu nasil yapiyorsun diye sormaya basladilar. Alok’la bu sekilde kanka olduk. Calismalarinin geri kalaninda kullanmayacagi seyleri ogrenmek zorunda birakildi adam hunharca profesor tarafindan. Adamin mukemmel bir matematik zekasi var. Yani oyle boyle degil. Hayran olmamak elde degil hatta. Calistigi konu da gorece yuksek matematik isteyen bir konu. MATLAB kullaniyor isleri kolaylastirmak icin ama kullanmasa da kasar calisir yapardi yani ben eminim. Transport phenomena, mass transfer, heat transfer falan bunlari asmis bitirmis ama gel gor ki mineral processing nedir ne degildir ogrenmeye ihtiyac duymamis, duymayacak da aslinda. Hal boyle olunca adama yardim etmek de boynumun borcu oldu. Birlikte bitirdik dersi. Simdi artik tasinma isine gelebiliriz oahsdioausdh. Dun dedim “Ya Alok, iki gozum, benim esyalar var tasinacak, su centre in arabayi alalim, benim ehliyetim yok, beni eve birakir misin?” dedim. “Tabi lan n’olcek ki.” dedi. Iyi dedim. Neyse geldi vakit, almadik centre in arabayi, istemedi, kendi arabasiyla goturdu benim eski eve. Geldi iceri, bir el atti esyalara, birlikte yerlestirdik arabaya. Sonra yeni eve goturdu, tekrar iceri tasidik esyalari falan. Kral bir adam yani. Dedim “1 birayi hakettin”. Esinin adini yazmayayim simdi, ayip olmasin, xx diyeyim, “xx izin vermiyor icmeme dedi.” aushiausdh gulduk iste orada biraz sonra gene bilgisayarlarimizin basina donduk. Oyle yani.

Glossary

Recovery: Diyelim ki biraz topraginiz var. Bunun da bir kisimi degerli, bir kisimi degersiz. Siz bu topragin icindeki degerli kisimin konsantrasyonunu yukseltmek icin bunu bir dizi isleme tabi tutuyorsunuz. Bu islemlerin sonucunda bir urun elde ediyorsunuz. Degerli malzeme konsatrasyonunu yukseltmek icin ne yapacaksiniz? Degersiz malzemeyi uzaklastiracaksiniz degil mi? Hah, iste o uzaklastirma islemleri sirasinda ne yazik ki bir miktar degerli malzemeyi de uzaklastiriyorsunuz. Sonuc olarak elinizde, ilk malzemenizden, daha yuksek degerli madde icerigine sahip ama gene, degersiz madde de bulunan yeni bir malzeme kaliyor. Iste sizin elde ettiginiz urundeki degerli madde miktarinin, islemlere tabi tutulmadan onceki degerli madde miktarina oraninin yuzde cinsinden ifadesine recovery deniyor maden muhendisliginde

Ornekle de aciklayayim. 10 ton malzemeniz var 2 tonu degerli. Bazi islemler uyguladiniz bu malzemeye ve sonuc olarak 1.5 tonu degerli 3 ton malzemeniz oldu.
Neydi recovery? Besleme ve urunun degerli madde miktari orani(%). Yani, (1.5/2)*100=75 –> 75% Bir de bunu yorumlayalim. Processinize giren degerli malzemenin 75% ini kurtariyorsunuz. Geri kalan atiga gidiyor. Vay babayin kemigine.

Grade: Recovery yi anladiysaniz grade cok kolay. Bir malzemedeki degerli madde miktarinin tum malzemeye oranina yuzde cinsinden grade deniyor. Yani ustteki ornek icin konusursak, beslemeniz 10 ton bunun 2 tonu degerli, grade ne olur? (2/10)*100=20 –> 20%. Urununuz 3 ton bunun 1.5 tonu degerli (1.5/3)*100=50 –> 50%

Tromp Curve: Simdi buna illa budur demek aslinda biraz yanlis olur. En iyisi soyle tanimlayayim. Bir islem sonucunda, o isleme beslediginiz malzeme o islemden ya iyi islenmis olarak cikar ya da kotu islenmis olarak cikar. Bu iyi islenmis kotu islenmis olayi genis. Yani batan-yuzen de olabilir bu, kalin-ince de olabilir falan filan. Orasi cok da onemli degil. Neyse, bu isleme tabi tutulan malzemenin iyi ya da kotu islenme olasiliginin, malzeme karakteristigini temsil eden bir parametreyle birlikte cizildigi grafiklere tromp curve deniyor. Ornek, simdi diyelim elinizde talas var. ama talasli imalat yapilirken cikan bu talasin icinde metal parcalari var. hatta oyle ki bu metal parcalarinin bir kismi talaslar tarafindan kaplanmis. Siz bu metal parcalarini, talaslardan ayirmak istiyorsunuz. Islaklik, kuruluk, tanelerin boyutlari falan da problem degil. yalniz taneler oldukca kucuk. yani elle ayirma yapamayacaksiniz. Ne yaparsiniz? Basitce elinizdeki malzemeyi su dolu bir kaba doker ve talaslari metallerden ayirirsiniz degil mi? Zira talaslarin yogunlugu 0.9 g/cm^3 (ki sudan hafiftir) iken metalin ki 7.8g/cm^3 diyelim. Simdi tamam boyle ayirdiniz guzel. Olayi biraz zorlastiralim. Icine recovery katalim hatta. Simdi hal boyleyken sizin yuzdurdugunuz talaslar ve batirdiginiz metaller var. Peki ya etrafi talasla kaplanmis metallere ne oluyor? Yuzecekler mi batacaklar mi? Hangisi yuzecek? Yuzdugunde, yuzen malzemenin talas grade’i ne kadar dusecek? (Grade’in tanimini lutfen tekrar okuyunuz eger dusecegini kestiremediyseniz.) Iste bunlar metalin etrafinin ne kadarinin talasla kaplanmis oldugu falan fistik gibi ilginc parametrelere bagli. Bunu da en kolay nasil ifade ederiz, yogunlukla evet, aferin. Simdi dusunun, elimizde oyle bir grafik var ki o grafik bize yogunlugun degismesine gore, o tanelerin yuzme ya da batma olasiligini veriyor. Iste bu tarz grafikler tromp curve olarak adlandiriliyor. Yorumlara yazarsiniz hala eksik kalan kisimlari varsa.

Gorece Yuksek Matematik: Biliyorum bu kisiden kisiye degisir. Ortalama bir muhendisin kullanmasi gereken matematik de, muhendislik dalindan muhendislik dalina, hatta ayni dalda calisilan alana, ve dahi ayni alanin hangi konularinda calistiginiza bagli olarak degisir. Bunlarin hepsinin farkindayim. Gorece yuksek matematik derken, teorisi gorece daha zor olan matematikten bahsediyorum. Mesela ne bileyim ya iste initial value problem falan cozmekle ugrasiyor adam. Olay onu cozmek de degil, onu initial value problem olarak modelleyebilmek. Matematikten kastim bu.

MATLAB: Matrix Laboratory’nin kisaltmasi asmis bitirmis hersey programi!

Uzun oldu biraz kusura bakmayin.

love will come and fuck you!

birinin kahverengi gözlerini bu kadar sevmek tehlikeli birşeydir. gece yarısı içip içip girip biloga kusmanıza neden olabilir. ben uyardım sonra gelip burda ağlamayın. ben ağlarım ama çünkü beni kimse burdan uyarmamıştı. yapmıcam deyip deyip yine yapıyorum, ağzıma tüküreyim! çok sinirliyim ya. bu arada sneyle selam ederim, amacım kendisinin yazısını pic etmek değildi ama öyle oldu sanırım biraz. bir de sizin adınızı bilmiyorum ben ya?

allahtan belamı arıyorum, acil!

tamam nasa, sakin ol yok bebeğim geçti geçti…
güneş yörüngesini filan şaşırmadı, sadece ben samanyoluna alternatif bir çekim alanı sundum varlığımla. tamam ama herkez de üstümde mıknatıs varmış gibi üstüme gelmesin arkadaşım yeter lan!
yanlış anlaşılmasın nazar boncuğu gibiyim, çekimden kastım ‘femme fatale’ muhteşemliğim değil, belayı soğurmam. ulan sıkıntıdayım ya, vallahi canım sıkılıyor çok. niye diye sorulmasından da hazzetmiyorum amacım dikkat çekmek de değil. ne istediğimi ben de bilmiyorum. final haftası zor diyorsunuz, kime zor lan kime, bana mı sana mı? okuyana değil okutana bak.
tamam ama şöyle olabilirdi.şunu istiyorum mesela (şu durumdan kaçmak için alternatif rüya) : artık vermiyo itoğluitler, zaten doktor da çekti gitti, ama ben hayatımın en huzurlu dakikalarını, okuldan eve gelip kapımı sıkı sıkı kilitleyip, bi yandan makarna sosu pişirip diğer yandan da zavallı küçücük flu televizyonumdan izlediğim “northern exposure” da buluyordum. ya abartıyorsam allah belamı vermesin. benim daha iyi günlerim daha iyi anılarım daha eğlenceli rutinlerim olmuştu, niye bu makarna sosu pişirip northern exposure izlediğim o 1 saati bu kadar seviyorum ki diye çok düşündüm. sonunda da buldum. kapıyı 2 kere kilitlememin sebebini de buldum. dünyadan kopuyorum tek sebep bu. beni o anki gerçekliğe bağlayan tek bir şey yok. dizi dünyanın öbür ucundaki rüya gibi bir kasabada geçiyor. kasabanın asıl özelliği ise gerçek dünyadan kopuk olması. çünkü kasabadaki insanlar yüzyıllardır aynı, nerdeyse hiçbir yabancı gelmiyor oraya.çünkü kış geldiğinde yollar kapanıyor, her gün aynı insalar aynı pub a gidip aynı içkileri yudumluyorlar.insanların sürekli felsefeden bahsedip acayip rüyalar hayaller görmesi fani meşgalelerinin olmaması (ales, domuz gribi, kürt açılımı) beni o kadar cezbediyordu ki anlatamam. o bir saat sanki uzay boşluğunda tesadüfen bulduğum kimsenin elinin değmediği yepyeni bir alan idi. kafamda ne dert kalıyordu ne ertesi günün telaşesi. kaçıyordum daha türkçe bir tabirle. siz kaçtığınızda nereye sığınırsınız?

bütün o saçma salak ağalı zengin patronlu taş sekreterli diziler devam ederken benim huzur bulduğum tek dizim niye bitti ki? her gün yeni şeyler öğreniyordum ben ordan ertesi güne düşünecek şeyler buluyordum. hayat hiç adil değil be browskiler…

muhtıra!

şimdi browskiler,
ben biloğu şimdilik kapattım, zira kabak gibi deşifre oldum. o da başka bir hikaye de şimdilik orda duracak. ben bi ara olay unutulunca tekrar oraya yazmaya devam ederim. orayı açana kadar kızsal mevzularım, hırçınlıklarım, serzenişlerim, intibahlarımla buranın anasını ağlatmayı planlıyorum. sonra da yüzsüz gibi bunları burdan kopyalar oraya alırım, alınmaca gücenmece olmasın. hadi ben kaçtım. birazdan gelicem.

Love Will Come Through

Bir insanın gözlerinin güzel olması için illaki o gözlerin renkli olması gerekmez. Bazen kocaman, kahverengi bir çift göz de çok güzel olabilir. İşte onun gözleri de öyle. Çok güzel…

Yazar japon konsolosu‘nun deyimiyle, boğuk gözlü kızlardan hoşlanırdım ben eskiden. Buğulu demek istiyor sanırım kendisi. Ya da artık boğuk derken neyi kastediyor bilinmez. O gözü öyle tarif ediyordu işte. Hakikaten de öyleydi. Ben farkında olmazdım gözlerin. Yani, “şu kız ne kadar hoşmuş” dediğimde aldığım cevap; “e işte boğuk gözlü” olurdu.

Tekrar gelelim o güzel gözlere. Baktıkça bakası geliyor insanın yahu. Aşık mıyım? Ahahah diye gülersiniz bana. “Daha 1 hafta önce bir ilişki düşünmüyorum diyen sen değil miydin?” dersiniz. İşte bir çift güzel göz her şeyi değiştiriyor bazen. Aşık değilim zaten ya. Sadece güzel gözlere bakmak istiyorum. Hep bakmak istiyorum. Çok bakmak istiyorum. Daha çok. Gerçi aşkın tarifi nedir ki? Yok efendim sürekli onu düşünürsün, karnına bir ağrı saplanır, salak salak gülümsersin etrafa vs. Böyle klasik şeyler vardır. Bu da klişe aslında. Yok ki onun kesin bir tarifi. İyi işte o zaman. Ben de bu gözlere aşık oldum. Canım ya!

“canım canım canım.”

May God’s Love Be With You

Şunu koyalım bir başa. Dönsün burada ben yazarken. Bu şarkı takıntısı ne diyecekseniz, der misiniz? Yok öyle bir takıntı. Var mı? Yok! Neyse…

Henüz bir ilişkiye hazır değilim ben. Dalga geçmeyin ya! Çok ciddi söylüyorum. Hem belki o kişi okursa, buradan da bir cevap almış olur tam olarak.

Bu gece birkaç şeye tanık oldum. Yok dedim, soğudum. Zaten soğuktum. Dondum. Brrr! Bi’ elektrikli sobayı açayım. İyi ki elektrikli o da ha! İyi ki elektrikli! Elektriklisin diye 5000 voltu, 8000 amperi vur gitsin! Neyse!

Şimdi ben de bu gece kendimce bir liste yaptım. İlişkilerden soğuma adına bir şey vermiyor tam olarak aslında. Öylesine bir liste. Liste dediysem, çok maddesi yok. Kaç tane var peki? 3 tane.

1- “Ayrıldıktan sonra arkadaş kalalım.”

Pardon ama, hadi lan oradan! Olmuyor arkadaşım. Hayır niye arkadaş kalıyoruz ki? Biz seninle sevişmedik mi? Ben seni çıplak görmedim mi? Hı? Ben bugüne kadar hiçbir arkadaşımı çıplak görmedim mesela. Gören varsa söylesin. Hadi sevişmeyi bırak, ne yapacaksın arkadaş kalınca? Yeni sevgililerini mi anlatacaksın? Fikrini mi danışacaksın? Titrin ne lan senin!? Arkadaş olarak mı bulunacaksın yanımda? Titrin eski sevgili olüm senin! Oldu bitti yani. Eski sevgilisin işte.

Ben hiçbir sevgilimle arkadaş kalmadım desem yalan söylerim. Mesela nbh_ hiç arkadaş kalmadı. Gerçi onun hiç sevgilisi olmamış lan! Ben kaç tanesiyle arkadaş kaldım? Kaldım da ne kadar kaldım yani? Duruyor orada öyle.

Amaan kalan kalır arkadaş banane. Kıl olduğum bir cümledir sadece. Şimdi kıl olduğum ikinci cümleye gelelim. Tarkan’dan Kıl Oldum Abi’yi koyayım mı buraya? İster misiniz?

2- “Ben seni arkadaş olarak görüyorum.”

Pardon ama, hadi lan oradan! Aslında bu cümleyi esnetebiliriz çok fena. Şimdi doğaçlama bir kalıba giriyorum bakın hemen. Hooop! “Yaaağğ ben seni aslında arkadaş olarak görüyorum. Yani ne biliiim, yanındayken çok eğleniyorum, çok gülüyorum. Çok mutluyum. Kendimi güvende hissediyorum. Ancak daha ötesini düşünemiyorum yaaani.”

v.2. “Hem senden böyle bişey beklemezdim. Biz arkadaş değil miydik?”

Hasssiktir oradan ya! Sanki benim hiç arkadaşım yok! Arkadaşım olmazsan ölürüm ben çünkü. Nereye arkadaş yaa! Nereye arkadaş? Kaç tane böyle arkadaşın oldu senin? Kaç tane böyle sevgilin oldu senin?

Bu konu üzerinde durursam çok fazla sinirlenirim ben ya! Az daha sövüp bırakıcam. Sözüm sana lan! Ruhun Sesi! Yani o kadar baştan dedik de mi hoşlanıyoruz diye! Demedik mi? Dedik! Sen de böyle düşünüyosan daha sık görüşelim. Aksiyse de söyle bilelim demedik mi. E canını yediğim, sen daha neye takılıyorsun o zaman? 2-3 ay sonra gelip de arkadaş olarak görüyorum niye diyosun lan? En sonunda da vicdan azabı de mi? Vicdan azabını yerim ben senin! Biz ameliyat oluyoruz, aramalar sormalar. Yerim seni ben.

3- “Ben sana güveniyorum da, o çocuğa (ya da, başkalarına) güvenmiyorum.”

Pardon ama, hadi lan oradan! Basbayağı sevgiline güvenmiyorsun işte! Olum güven inşa edin ilişkinize ya! Güveni oturtun bi önce. Sonra siz çıkın üzerine. Konuştum ben Güven’le, sorun olmaz çıksınlar dedi. Gerçi bunu genelde erkekler söylüyor. En azından bunu bana bi kızın dediğini duymadım. Yani sevgilim söylemedi en azından. Bazı yavşak emoların dışında.

*Ben Bunları Niye Yazdım?*

Bunların hepsi klişe olduğu için yazdım.
Hepsine ayrı ayrı uyuz olduğum için yazdım.
Bunlar artık değişsin diye yazdım.
Müfredat değişiyo lan her yıl, bunlar da değişsin diye yazdım.
Aslında bok gibi yazdım. Tam dökemedim içimi. Ne zaman gaza gelsem, erteliyorum çünkü. Bunu da erteleyeyazdım. Halbuki tam içimden geldiği zaman yazsaydım daha güzel olcaktı. Vallahi bak! Şşş! Gerçekten…

Bu listenin oluşmasında emeği geçen, bubblepuff‘a teşekkürlerimi bir borç bilirim. Hayır turdan parasını alınca bi içirmeye çıkaracaktı da neyse! Zaten artık arkadaş da değiliz! ahaha bak bunları hep sen okicaksın diye yazıyorum. Daha da yazmam mıh mıh.

Smiley yapmayayım diye ne kastım yaa. mıh mıh ne ya? mıh mıh ne! 😛 🙂 🙁 :(:/&:(:)/&(:/

Tankut

Eskiden eşyalara acırdım ben. Nasıl mı? Mesela işte buzdolabı çok mu çalışıyor? Aman üşümüştür bu şimdi ya derdim. Misal, elektrik sobası çok mu yanıyor? Yazık lan, çok yandı bu, yorulmuştur azıcık kapatayım derdim. Televizyonu olsun, bilgisayarı olsun, arabası olsun… Böyle gider bu. Amma malmışım lan!

Az önce bulaşıkları yerleştiriyordum da, bulaşık makinesinden alıp. Kapağı açınca bir buhar geldi. Yazık lan dedim! Bunun da işi zor ha! Baya baya bulaşık yıkıyor alet dedim. Sonra döndüm kombiye baktım. Ulan sen de su ısıtıp duruyosun işin iş ha dedim! Amma malım lan!

Yalnız mandalina mevsimi de geldi artık. Ne tank oynanır ya! Aldım yanıma şimdi *3* tane mandalina. Ne yapayım, FM oynayayım. Ya da film izleyeyim. Olum tank yaaa! Tank oynayalım tank!

Edit: Şarkıyı soran arkadaşlar oldu. Mail yağmuruna tuttular. Hemen söyleyeyim. The Mavericks – I Want To Know.

Edit2: Ahahaha haaaaaaßßiktir lan!

Edit3: Çok afedersiniz.