kjb nickli yazarimizin yazip da sildigi yaziyi sizinle paylasiyoruz dostlarim. iste o yazinin utanmaz sikilmaz keywordleri; ofis, dedikodu, gossip girl, onumuze gelene bin tekme, cesme basi, hayvan, simit, zaman, kol kola, gorsel, vörkşap
Twitter Bug
Twitter’ınızda böyle bir şey görürseniz korkmayın lan. Çünkü şöyle de bir şey var;
O yüzden paniğe gerek yok gençler.
Bug’ın ne olduğunu da söylememe gerek yok herhalde!!
Zaten japon konsolosu, “bu olayı ilk öğrenen kişi” ve “durumu bana bildiren kişi” sıfatlarıyla da olaya el koymuş. Sıfatını yediğim ya. Bu olayı çözdüğü anda da twitter’dan iş teklifi gelir diye düşünüyorum ben. Ancak kendisi bu teklifi kabul etmez. Koskoca japon konsolosu lan bu! Bu siteyi bırakıp twitter ekibine mi katılacak! Kafayı mı yediniz lan siz! Şarapları da alsak fena olmaz haaaa.. Nakit lazım nakit! sahdfksljadfh.
sıkıntı
bana göre arkadaşlar istasyonlar gibidir. durursun, bir süre beraber olursun sonra yoluna devam edersin. hayır yani bunu da tavuk suyuna çorba olsun diye değil, gerçekten başka yapacak benzetme bulamadığım için söylüyorum. bakınız ben de o “dost” ve “arkadaş” ayrımına inanananlardan olmakla birlikte “nolucak lan arkadaşla da gezilir tozulur sonra da unutulur” demiyorum. sadece ilkiyle hiç kopmazsın diyorum.
burda çok sevdiğim bir arkadaşım var. geçen yıl yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi, böyle herşey şahane “ee akşama nereye çıkıyoruz, konsere kaçta gidiyoruz, aman beni almadan geçme”li bir ilişkiye sahipken, masterı bırakmamla ayrılan yollar, adreslerimiz arasındaki büyüyen mesafe, farklı arkadaşlıklar falan filan derken bir bakmışım baya baya uzaklaşmışız birbirimizden.
arada bir görüşelim diyoruz tamammı? ya arkadaş kızı eveylıbıl bulmak ne mümkün? ben aradığımda sürekli şehir dışında o aradığında da sürekli bir yerlere davet ediyor fakat gittiğimiz yerler buranın para-bok apaçilerinin doluştuğu “arkadaşın da iyimiş ha, bana yapsana”lı mekanlar. lan napayım ben senle gelip?yanında bir kere gördüğüm insan güruhunu bir daha göremiyorum. hayatı AVM, bar, canlı müzik, doğumgünü partisi, outlet filan feşmekan arasında geçiyor. evime geldiği zamanlarda bile bende değil, evimin altındaki cafede oturuyoruz, cafenin sahibi babamızın oğlu, her gelen hakkında bir yorum “aha şu bilmemne hastanesinde doktor, şu bilmemne magazasının sahibi, şu bizim şeyin eski nişanlısı, bu kızın bilmemne marka arabası var” filan gibi bin türlü detayı biliyor. ben şaşırıyorum. insan çok gezince böyle mi oluyor ben bilmiyorum. benle görüşmek onun için aksiyonsuz bir geceye mukabil. böyle sevgilisinden ayrılınca filan gelip omzumda ağlamaca gibi.
kızı çok seviyorum. burda yazdıklarımın sonucunda cins bir tikky olduğu sonucu çıkarılabilir fakat değil. yerimde başka birisi olsa çoktan ” ben senin boş vakit değerlendirme aracınmıyım?” der çıkardı işin içinden. fakat ben insanları harcayamıyorum. ulan iyi mi yapıyorum kötü mü yapıyorum bilmiyorum ya…
Hacettepe Üniversitesi – ODTÜ Şenlik Programı
Ya denemecan söyledi az önce. Bir arkadaşımız Candan Erçetin diye arama yaparak sayfamıza gelmiş. Canım canım canım dedik ona. Üzüldük biraz artık her kimse o. Neyse ben de şenlik programlarını yazmaya karar verdim. Önce de Hacettepe ile başlıyorum. ODTÜ’yü neden yazıyorum peki? Onu ben de bilemedim. Zaten ilk şenlik programı haliyle daha iyiydi ODTÜ. Şimdi biraz daha kötü olmuş. Bülent Ortaçgil&Teoman;’a gidilebilirdi oysa ki. Neyse yazmayayım o zaman ben 24. ODTÜ Bahar Şenlikleri‘ni. sdhfaoıusdfh az çakal değiliz haaa..
c/p yaptığımı sanıyodum da, onun üzerinde başka bir şey kopyalamışım. Japon konsolosu’na fotoğraflardaki köfteyi bulduruyordum ama buraya kopyalanmaz şimdi o. Çünkü mal gibi okumadığı blogu okumaya başladı gerizekalı. Defol git ya. Ne okuyosun. Ondan sonra neymiş… OFFffffFFFFfound.
12 Mayıs – Candan Erçetin – Karmate
13 Mayıs – Pamela – Direc-t
14 Mayıs – MFÖ
15 Mayıs – Serdar Ortaç
Böyle işte şenlik programı da. Belki Karmate’yi bilmiyorsunuzdur. Ha ben çok mu biliyorum sanki? Ben de bilmiyorum ama işte Karadeniz Müziği yapıyorlarmış. Ondan sonra da Candan Erçetin çıkıp Yüksek Yüksek Tepelere söylemesin ama.
Benim düşüncem de şudur; Candan Erçetin’de şarap içlir çimlere uzanıp. Gelmek isteyen varsa gelsin. Aslında birini davet etmeyi düşünüyorum da konuya nasıl girsem diye düşünüyorum. Ondan sonra çişine karışıyo, içtiği biraya karışıyo adamın. hflkadjsfhas.
Neyse ya şenlik programımı da anlatıp sizleri sıkmayayım.
Ona buna bulunacak bahane yok! yoğoğoğoooooook yoğoğoooooooook…. sevdiiim sevilmedim, seveni sevemedim. canımdan böyle bezdim amaaann. dshfapısudhfas. tövbe estağfurullah ya. şişşşşş!!! bak yine admin nicki ifşa ediliyo ya!
Berber Cilesi
Ne cekiyorsam su hizmet sektorunden cekiyorum arkadas.
Simdi ben zaten kendi anadilimde dahi berbere istedigim sac tirasinin nasil olmasi gerektigini anlatamayan bir insanim. Korleme gerceklesiyor butun olay. Biraz kesiyor, “nasil, olmus mu?” diyor, ben, “yok abi ustleri az daha kisalt favorileri de iyice gozluk hizasina cekersin sana zahmet.” diye cevap veriyorum. O islemlerden sonra “makina mi, ustura mi?” diye sorgusuna devam ediyor. “Makina” diyorum. Oyle sakat bir sekilde oluyoruz. Tirasin sonunda istedigim uzunlukta bir saca sahip olmussam ben bile sasiriyorum.
Gelelim olaya. Artik saclarimin da hayvan gibi uzayip kontrolden cikmasiyla berbere gitmeye karar verdim. “Lan su saclar hic uzamasa olur muyuz sanki!” diye kendimi etrafta bulabildigim bir berbere attim cumartesi aksamuzeri. Burada oyle ayrica erkek berberi yok. Guzellik salonu gibi bir yer kim gelirse, ne isterse yapiyorlar. Garip. Yani sadece erkege hizmet eden elbet vardir ama benim yasadigim civarda yoktu. Neyse cumartesi zaten oldukca feminen gozuken o salona girerken cekingenlik vardi uzerimde. Urkekce kasaya yaklastim ve “erkek saci da kesiyor musunuz?” diye sordum. Kasanin arkasindaki teksas aksanli genc kiz “ohoo sac ne kelime, nasil istersen.” dedi. “Iyi” dedim. “O zaman benim su saclari bir alin.”. Kiz “su anda hic bos zaman yok en yakin pazartesi aksam saat 16.30’a randevu verebilirim.” dedi. Kabul ettim ben de zaten korkmusum.
Burada bir ara paragraf anlatayim. Bugun profesorun isleri yogun oldugundan toplantiyi ogleden sonraya biraktik. Benim de saat 4 gibi cikmam gerekiyor ki ancak yetiseyim. Yarim saatlik yol yuruyerek. Saat 15.50 oldu profesor hala cagirmayinca ben gideyim artik odasina dedim. Utana sikila, “Hocam musait misiniz? Konusacaktik ama…” diye yarim bir cumle kurdum. “Biraz isim var. 15 dakikaya kada uygun olucam sana uyar mi?” dedi nezaketen. Yoksa boyle demesi 15 dakika sonra toplanti odasinda ol demek. Ben de artik batti balik yan gider hesabi durumu anlattim. Hocam dedim sac tirasi randevu, uc gundur bekliyorum dedim. Gulduk biraz tabii halime. Sonra “git, git” yarin konusuruz dedi. Tesekkur ederek ciktim odasindan.
Saat 16.24’te berberdeydim. Iceri girip randevumun oldugunu soyledim. Hic bekletmeden hemen koltuga aldilar ve o bitirici soru geldi. “Nasil olsun?” Yer yarilsaydi da icine girseydim dedigim anlardan biridir. “Lan ne bileyim nasil olsun normal kes iste.” diye dusunurken ikinci soru geldi. “Makas mi makina mi?” Simdi makinanin burada clippers diye soylendigini bilmiyordum. Makasi biliyorum tamam o scissors onla bir sorunum yok. Duyunca tabii “scissors or clippers?” diye, dedim “lan herhalde makinayi kastediyor bu clippers ile oh tarif etmeye gerek yok vur 3 e derim olur biter diye dusundum.” Biraz da cekinerek “clippers” dedim. Ne oldugundan da tam emin degilim zira. Orada isin kilici gosterse bunla kesecez sacini iste bu clippers diye, eyvallah derim. Hemen ardindan “kac numara” olsun dedi. Bunu tabii anlayabiliyoruz icinde comb, number falan geciyor oh dedim tamam tanidik bir sey. Dedim “en buyuk kac numara var?”. “Sekiz” diye yanitladi. Bir an sasirdim bizim ulkede hep en buyuk 3 var abicim diye kandirildigimi dusundum. Sonra 8’in en buyuk oldugunu goz onunde bulundurarak 3 demeye gozum yemedi acikcasi. Iyice de kel cikmayak diye dusundum. 5 dedim gene urkek, gene sakin. “E ama 5’le alirsak simdikinden bir farki olmicak.” diye hande yener sesiyle bana hoykurdu. Dedim peki 3 olsun. Basladi 3 numarayla almaya. Oh dedim tamam cogu gitti azi kaldi daha soru sormaz herhalde. Arada diyo nasil oldu uzunlugu falan diye. Lan diyorum icimden ne uzunlugu artik vur gitsin 3 e daha beni burada sikintiya sokma. Neyse efendim bitti makinayla almasi. Eline makas aldi hanimefendi. Basladi ustleri almaya. Arada bir seyler diyo. Anlamiyorum bazisini. Herhalde berberlik terimi. Hayir kendimden de suphe ettim. Sen git “accelerated flows past a rigid sphere or a spherical bubble. Steady straining flow” hakkinda saatlerce hic eziklik hissetmeden tartis. Berber sana nasil olsun suralar mealine gelen bir soru sorsun ona cevap vereme. Buradan bir ders cikaricam yazinin sonunda. Unutturmayin. Neyse en sonunda artik elle tarif ede ede, cuzdandan fotograf cikartip ya sunun gibi olsa aslinda super olur diye diye bitirdik tirasi da hem ben hem kadincagiz rahatladi.
Velhasili kelam su universitelerde bize hazirlik okutuyolar eyvallah. Restorana gidince “a table for two, please” dicez bunu ogretiyolar da berbere gidince ne dicez bunu niye ogretmiyolar arkadasim? O kitaplarin yazarlarinin saclari hic mi uzamiyo? Nasil bir saclari var? Neyse iste anafikir de bu. Great expectations’i da okut, okutma demiyorum ama berberde ne dicez, berber bize neler diyebilir bunu da ogret. Bu bilgiyi yasamadan ogrenemez cunku cocuk ama Charles’i her zaman okur. Hay Anne Frank kadar basiniza tas dussun. Anne Frank’i okudum da simdi berberle kanka mi olduk sanki? Yok. Gene bir cekingenlik bir sorularin yarisini anlayamama. Sogudum ulan berberden! Su yasimda bana travma yasattiniz lan!
Komşu Komşu HUU!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi Geldi.
-Ne getirdi?
-İncik boncuk.
-Kime kime?
-Sana bana.
-Başka kime?
-Karakediye.
-Karakedi nerede?
-Ağaca çıktı.
-Ağaç nerede?
-Balta kesti.
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Eyjafjallajökull.
Esprimi de patlattım tutamadım kendimi kusura bakmayasınız sevgili okurlarım. Asıl bahsetmek istediklerime gelmeden önce belirtmek isterim ki yukarıda yazmış bulunduğum tekerlememsi şeyin (ne olduğunu bilemedim de) konumuzla hiç bir alakası yoktur. Sadece başlıktan sonra oluşan bir serbest çagrışımdır. Aman diyeyim ifşa var. Kaç kaç kaç.
Konumuza dönersek; bu gece bir ilk yaşandı evimde. İlk defa gürültümüzden rahatsız olan 50-55 yaşlarında, bıyıklı, kel bir komuşumuz kapımızı çaldı. Saatlerimiz 01.15 i göstermekteydi o an. Kapının çalmasıyla huzursuz bir komşu ile yüzyüze geleceğimizi farkettik. Kalktım ben açtım kapıyı da. Kaç gündür bişey demiyorum diyorum ama uyuyamıyorum. Ayıptır, mayıptır falan diye çıkıştı. Sonra da beni dinlemeden döndü ve evine girdi. Bende başım önde kapadım kapıyı ve geçtim salona. Evde bulunan cemaat bana bakıp bir açıklama bekledi. Sanki duymadılar adamın dediklerini de. Onlar da az çakal değiller haa! Öyle böyle deyip olayın yorumunu yaptık. Yok müzik sesi mi? Yok efendim bizim gülüşmelerimiz mi? Bi kaç kritikten sonra sessiz bi şekilde pokerimize devam ettik. Haa pardon onu söylememiştim sanki. Poker oynamaktaydık o esnada. Tabi herkesin bi neşesi kaçtı. Modu düştü. Gelsin all inler, gitsin all inler ondan sonra. Bi kaç turdan sonra bıraktık pokeri de.
Bu yazıdan çıkacak anafikir ise; gecenin belli saatlerinden sonra gürültü yapmamaya özen gösterin ki uyumaya çalışan komşularınızı rahatlarından etmeyin değildir! Keyfinizi kaçırıp pokerin içine etmeyindir! Bi kaç el sonra geçecektir komşunun verdigi huzursuzluk. Rahat olun lan!
ps: Bende özendim arada bazı harfleri koyu falan yaptım, aksiyon yarattım kendimce.
LAN!
Bugün çok acayip geçti. Böyle biraz yağmur yağdı. Bir hoş oldum. Sonra çok yağmur yağdı. Aşık oldum. Kime? Birissssine birisssine aşık oldum birisssine…. Tövbe estağfurullah. Şşşş ifşa var lan. Admin nicki ifşa ediliyor. Adam olun!
Projeye de başlamak lazım. Haa daha saat 23:34’müş ya! Daha varmış. Neyse rahat olayım ben.
Acıktım zaten. Annem de yoktu bugün. Belirtmiştim bunu. Yemek yapamadım. Daha doğrusu üşendim. Mutfağa girmeye üşendim açıkçası. İşte hala yok yani annem. Hala demek anne yarısı demek. Mustafa Pektemek gol demek. Kısır var lan! Dur dur dur! kısır yiyeyim ben ya!
Hadi kaçtım.
xxxXXXxxx
Elimin Ayarı Yok!
Cuma günü okula giderken dolmuşta bir kız gördüm. Saçı kıvırcıktı. Sonra, “benim hiç kıvırcık saçlı kız arkadaşım olmadı” lan diye hayıflandım. Hatta bunu bloga yazayım dedim içimden. Sonra bir durdum. “Lan!” dedim. Acaba olmuş muydu? Şöyle bir düşündüm. I-ıh yok. Yani o kızınki kadar kıvırcık olmamıştı. Biraz daha detaylı düşününce de o sonuca ulaşmıştım işte. O kızınki kadar değildi hiçbirinin. Sonra dedim bunları da yazayım bloga. Öyle işte yazdım. Neyse ne lan!
Bu hafta şenlikler var. Şenlik var. Gırgıriyede şenlik var. Bugün gaza geldim baya. Candan Erçetin ve MFÖ dinledim grooveshark’tan. Ha grooveshark demişken… İşte aslında o çok güzel bir şey. Sırf last.fm aboneliğim devam ediyo diye last.fm dinlemeye devam ediyordum. Sonra bıraktım. Grooveshark iyi işte ya. Ne kasıyorum ki last.fm diye. Gerçi last.fm’in de az ekmeğini yemedik zamanında. Neyse ne lan!
Pazartesiye yetişmesi gereken bir proje var. Ancak daha başlamadım. Zaten daha var. Sonuçta yarın Pazar erken kalkın çocuklar. Yarın annem de olmicak. Evde tek başımayım. Olum buradan benim bütün durumumu öğreniyorsunuz. İçim bir hoş oluyor ha böyle! Ne bileyim bak şimdi tarif edemedim. Ben de sizinkileri öğrensem ya mesela. Nerdesin sen? Misal bu işte. Nerdesin sen? Özledim ki ben. Neyse ne lan!
Cuma günü proje sunumu oldu bir de. Poster baya bir gotik oldu. Aslında hoş da oldu ama yazılar çok büyüktü. Zaten azıcık yazı vardı. Ben yapmadım onu da. Yardım edemedim. Edemedim(!) Sol alta da bir teşekkür etmişler bana sağolsunlar. Haberim yokmuş gibi dedim de aslında vardı haberim. Hatta ben dedim ya. Bana da bi teşekkür edersiniz artık dedim. asdhffhkls. Neyse işte o da en köşede kalmış altta. Anca posterin yanına gidip kafanızın düşmesi falan lazım. Anca öyle yani. Anca öyle. Neyse ne lan!
Dün japon bizdeydi. Ya ben bu insanı anlayamıyorum. 3 gibi yattık. Ya kaç gibi yatacaktık da zaten. Saat 8de uyandı, sıkıldım ben diyo. Bir insan uyurken sıkılır mı ya! Uyandık sabah sabah. Ben 1 saat uyudum sonra 6 gibi. Sonra da Galatasaray maçını izledim. O kadar LigTV var boşa gitmesin diyorum. Neyse ne lan!
Her paragrafta bir şeyi bold yapıyorum. Saçma sapan işler ya! Kahve yapayım bari bir. Sonra da projenin ucundan tutayım diyorum. Bok tutarım. Daha yarına çok var olüm! Neyse ne lan!
Bye! Öptüm!
HAaAAAaaaA!! Ya bir de yapmıSH etmiSH falan yazmayın ya! Kaç yaşına geldiniz! Ok?
Bye!
Neyse ne lan!!!
koçum benim
tavuk bulyon
şimdi yazdığıma tavuk suyu muyu dendi ben de daha compact olsun gibisinden, güneşin içimizi ısıttığı şu günlerde küçük küçük notlar hazırladım saçlarımdaki çocuksu aceleciliğe benzeyen…
1. hıyarla çikolatayı aynı anda yiyince insan bir garip oluyor. yedim ordan biliyorum. köy dokusuyla kent yaşamını birleştiren, şehre hem yakın hem uzak.
2. şimdi şu yukardakini yazarken aklıma geldi. hergün okula giderken yolda gördüğüm tabelalardan, çayyolu izlenimlerimden ve televizyon reklamlarından çıkardığım kadarıyla eğer kör itin öldüğü bir yerde site yapıyosanız, tanıtımda mutlaka “şehre hem yakın hem uzak” mottosunu bulundurmanız gerekiyor. ev almaya niyetlenenler sabah kahvaltıda bazlama, öğle yemeğinde suşi yeriz sanıyor bu reklamlar yüzünden. tutup “gelin de keriz gibi her gün tonla benzin parası ödeyin, en yakın akrabanıza 3 saatte gidin, akşam işten dönerken canınızdan bezin” diyecek değiller ya! isimleri acayip bu evlerin. inanılmaz havalı (aqua peras, yakut villaları, lüksyaşamkent). 90ların çirkin ama havalı isimli çocukları gibi. isme aldanıyorsun fakat bildiğin site.
3. havalı isim demişken sınıflarımın birinde ismi necmettin batuhan olan insan var. her okuyuşta devrelerim yanıyor. tee-pee anlatmıştı, bir arkadaşının dedesinin ismi “berk”miş. baya güldük. hatırladım dün akşam kendi kendime güldüm. aklıma zaytungdaki pelin isimli ilk babaanne torununu parkta gezdirirken görüntülendi temalı espri geldi. benden çok iyi babanne olur yalnız. ismim ve giydiğim deve tüyü renkli ten çorap yakışır yanyana.
4.mesela isim bence önemli bişey. geçen video sitelerinden birinde “zortukkk” diye bir üyenin yazdığı yoruma takıldım. aslında takıldığım koyduğu resimdi. adam gayet bir düğünde çekilmiş takımlı fotografını koymuş, böyle 40 yaşlarında bıyıklı, esmer bir adam. kendi resmi olduğu aşikar öyle feyk filan da değil. insan neden kendine zortukkk diye isim seçer. hadi seçtin niye resmini koyarsın be adam? beğendiği videolar “golf oynayan harika kızlar”, “dünyanın en pahalı arabası”, “türkün türkten başka dostu yok”. video isimlerini uydurdum ama temalar aynı. sanırım bu açıklama yeterli olmuştur.
5.şimdi isim vermeyeyim de “the” yerine “dö” diyor lan resmen. american dream buraya kadarmış.
6.dün hayatımda ilk defa kendi rızamla perde yıkadım ve astım. türkçeye “perde astım” diye bir deyim kazandırasım var.3 gün durmamacasına farfara oynamışım gibi kolum kanadım kırık bugün. sahip olduğum her eşya lavanta koksun diye girdiğim bu sonuçsuz çaba beni ve sevenlerimi üzüyor. fakat kendimi durduramıyorum.
7.sadece çok gereksiz zamanlarda bebek gibi görünen saçlar, neden önemli bir günde puştluk yapıyor?
bu kadar… (bu da romantik çıkış)
edit: zortukk un size linkini vereyim dedim bi girdim siteye adam beğendiği videoları silmiş. lan bu kadar olmaz ya!
edit2: bi de şunu eklemezsem ölecem ya! dün gece tee-pee erkenden yatınca, ben de napayım kalan boş vaktimde türlü gereksizlik. uyandırıp şunu göndericektim de, her gece bir defa uyandırma hakkımı kullanmıştım önceden. link şu. aç da gül.