eskidji 2

ben buraya çok duygusal kızsal şeyler yazamıyorum çünkü;

1. tee-pee de okuyor (zor kadınım filan gibisinden.)
2. burası oğlan dolu (adımız iclal aydına çıkıyor.)

ama hani gece oluyor ya. hani herkes uyuyor ya. ben o zaman karşıdaki inşaat manzarasına karşı bir slim yakıp efkarlanıyorum. hem de neyle? şunla mesela. bukowskiden neyim eksik derim, mavi kuşum yok ama arabesk canavarım var en alasından. salıyorum geceleri ortalığa darmaduman ediyor saolsun.

insan kendiyle çok başbaşa kalınca herşeyin muhasebesini yapa yapaaaa afidirsing bünyenin içine sıçıyor. eskiden taptığın şeylerin bir boka benzemediğini, herşeyin zamanla nasıl şekil değiştirdiği filan görüyorsun. kafanda misal tarla kadar geniş hayal ettiğin bir bahçenin göt kadar bir yer olduğunu farkediyorsun nice zaman sonra, ki başıma gelmiştir ben çocukken . bir insan büyütmüşsün gözünde yıllar yılı, birden farkediyorsun küçülmüş, alçalmış filan mal gibi bişey olmuş. o noktadan sonra vur artık kafanı duvarlara. öl geber istersen, birşey değişmeyecek…

olay: gece gece adamı şapan şarkılar dinlemek filan gibisinden
yer: yatak odası
zaman: buna da oluyor bi 2 ay

hepsi okumuş çocuklar

kamyonla işim var, bir soru sorayım sonra çekip gideceğim. benim “science” merakım, ortaokuldayken aldığım ingilizce fen dersinde ezberlediğim ingilizce tanımların ötesine geçememekle birlikte, seviyorum ne yapayım kafam basmıyorsa ayıp mı günah mı? şimdi bir soru soracağım, bilgisi olan beni aydınlatsın canını yediklerim.

şimdi okulun güneş almayan bir kısmında yere bir hendek kazılmış ya da çukur herneyse. boyu 4-5 metre, eni yarım metre kadar filan. şimdi hendeğin iç tarafındaki bir cepheyi boydan boya pembe poliüretan köpükle kaplamışlar tamammı? toprak beyaz toprak, hatta beyaz kayaç da diyebiliriz. gözlemlediğim zaman diliminde oraya hiç güneş vurmamasına ragmen o pembe renk karşı cepheye yansıyor. yani hendeğin içi bir nevi “pembeleşiyor”. bu yansıma nasıl olur ya gözünüzü seveyim? yansıdığı şey bildiğimiz “daş” hem de en matından. köpük desen parlak değil filan. what foot?

Mevlam Ayrilik Vermesin

Boyle bir baslik atabilmem benim iyi bit ateist olmadigimi gosterir herhalde. Neyse konumuz o degil. Ayrica ben iyi bir ateistim tamam miiaaaaaaaaaaa!?

Gecenlerde sevdiklerinizden, sizin onlari sevdiginiz gibi sizi sevmelerini beklememelisiniz mealine gelen bir seyler okudum. Hak verdim yazarina. Kismen dogru. Kismen yanlis. Hayat da oyle zaten. Boslugun kutlesinin olmasi, bulanik mantik falan cok garip. Arastirmacilarin cansiz diye tanimladigimiz maddeleri kullanarak canli yaratmayi basarmalari falan garip yani. Garip olmasina garip de hepsinin anlasilabilir bir temeli var be dostlar. Otursan ben bu ilime vakif olacagim desen 3, 5, 10 sene neyse harcar olursun. Askin, sevginin oyle mi? Kendini ben aska vakif bir insanim diye tanimlayan bir insan gordunuz mu daha once? Zira, bosa koyuyorsun dolmuyor, doluya koyuyorsun… Nasildi devami? Doluya koyunca ne olmasi lazimdi ki? Tasmasi mi lazimdi? Vallaha unutmusum. Aha vallaha dedim mesela o da bir konusma kusuru kendimde buldugum. Ufff yazilacak cok sey birikmis ha.

Cok sevdim ben. Yani cok kisiyi az sevmedim. Az kisiyi cok sevdim. Soyle de ifade edebilirim bunu, sevgim kesin bir cokluk olarak ifade edilebilse bunu cok sayida insana bolmektense az sayida insana paylastirdim. Ikibin lira butceyle on ogrenciye burs vermek yerine bes ogrenciye verdim. Kapis? Lakin gunumuz itibariyle aslinda ask payi olarak “cok” diye tabir ettigim seyi cok sayida kisiye de verebilecegimin farkina vardim. Bu da beni, askin, sevginin aslinda kesin bir cokluk olarak ifade edilemeyecegi gercegine goturdu. Ya da o gercek mi acaba bana cumlenin girisindeki cikarimi yaptirdi? Tume mi vardim? Tumden mi geldim?

Yillar sonra utopik askinizin kusurlarini gormeye basladiginizda, “ben bunu mu sevmisim?” donemine geliyorsunuz. Cok kotu. Cooooooook kotu. Kendinize ayna karsisinda hakaret edin daha az incinirsiniz. Gestalt Abi’me de selam edelim ayna falan demisken hazir.

Sikecem ya. Olmuyor! Vazgecemiyorum!

BSOMSM

“Because, that’s the thing about love, really. No one will love you how you want to be loved, they’ll love you in the only ways they know how. Life throws everyone down drastically different paths so how can we expect everyone to love in the same way? The person you’ll spend your lifetime with will love you in their way and you’ll love in yours, and maybe you’ll meet in the middle and it’ll last. None of us know what we’re doing, you see, we’re just fumbling for matches in the dark. If you’re lucky, you might eventually just strike the right one.”

Edit: Başık ne demek diye yazının içine etmek istemiyorum ya! shflakjhfa.. pü Allah kahretmesin, yine duygusal yazının içine ettim! Ondan sonra neymiş….. Neyse ne lan!

aşk-ı memnu gecesinden manzaralar

çok canım sıkılıyor be brolar, ve kalkıp tek bir işin ucundan tutasım yok. siz de yazlık kıyafetlerinizi düzenlemeye başlayıp kışlıkları yıkayıp kaldırdınız mı? ben daha yapmadım. bu akşam yapayım diyorum da nasip… ayakkabılar filan yıkanacak, ah bir de itoğlu it buzdolabı var içine sızmış sular var temizlenmesi gereken. işler başıma birikince domuz gibi oturup çekirdek-kola-tv yapıyorum afedersin popomu yaya yaya. bir şey bana çok “bağırıyorsa” o şeyi yapamam. sabaha teslim edilmesi gereken bir ödev mi var? boşver yapılmaz bu saatten sonra. uzun zamandır aramayı unuttuğun biri mi var? arama daha iyi. annem illa da şunu ihmal etme doktora mı git diyor? ölene kadar gitmeyebilirim. kanım ağır akıyor. hatta çok sevdiğim bir arkadaşımın dediği gibi “iman gücüyle akıyor” resmen. misal bizim saka durunamaz. diyelim ki bulaşık yıkanıcak. hadi lan yıkayıp kurtulayım der. tee-pee de öyledir. bir iş yapılıcaksa asla unutmaz, yapar rahat eder. babam pimpiriğin teki, annem satranç bilse 22 hamle ötesini tahmin edip önlem alacak bir kadınken ben kime çekmişim allammm?

bir de yapmadığım gibi, aman sallaaaa yarın yaparım diyebilsem gene birşey ama içimi kurt gibi yer o yer. ay delirium…

bok yeşili giyin yakışır!

yolu tıkayan, dat dat dat korna öttürüp dünyayı gürültü kirliliğine boğan, ezelden beridir bursa hayranıymış gibi davranan götoşlar! otobüsten indiğim an hocaaam şampiyon olamadınız bu sene de yeww diye konuşan öğrenciyi şişleyecektim. lan hangi ara geldin de buldun beni? sinirimden içim şişti, en son brezilya türkiye maçında böyle olmuştum herhalde.

peki ya benim arkadaşlarımla bir olup puştluk yapan tee-pee ye ne demeli?

oğlanlar: yarın ne giysek? beyaz gömlek-yeşil kravat?
ben: hiç zorlamayın, pembe giyin beyler siz.
tee-pee: ya ben ne giysem acaba, yeşil beyaz mı giysem?
ben: hani siz şampiyon olamadınız ya, bugün aldığımız mor tişörtü de giyebilirsin.
tee-pee: olum bu yıl moruz ama alayına koruz!

terbiyesiz, ilkel, kabına sığmayan erkek egosu! 1 topun peşinde onca adam koşup balını kaymağını da yine onlar yiyor, size ne oluyor olum? sana noluyor tee-pee?

bahar şenlikleri filan işte


bir “mor ve ötesi” vardı. ne oldu onlara?
benim lise son sınıfta bitmeye yüz tutan volkmen piline inat “cambaz” ı dinlerdik sınıftaki bir kaç geçiş dönemi gotiği ile. bir de “my immortal” vardı tabi. onu unutsam ayıp ederim. her sınıfa demirbaş olarak masa, sıra, tahta bi de “merve” koyuyorlardı o zamanlar şimdi de aynı mı bilmem, bu merve siyah göz kalemiyle depresyona girebilen, gözünü yıkadığı an normal haline dönüşen bir kızdı. kendini amy lee zannederdi kara kaşlı kara gözlü bodur gürbüz yurdum mervesi. ben de misal parmaklarımın ucuna taktığım minik yüzüklerle özlem tekin olduğumu zannediyordum. o gümüşlere ne para verdim arkadaş ben zamanında. çünkü çok bişeye benziyosun o yüzükleri takınca heee! pembe parlatıcı, saç köpüğü ve johnson’s baby ocean ile güzel olabileceğimize inandığımız günlerdi. “Hey girl” öyle diyordu boru değil. Hey gidi…
aşağıda okulumuzun nadide öğrenci grubu “barış köprüsü” “my immortal”ı çalıp söylüyor. resmen küçücükler daha uçuk pembe parlatıcılı, renkli converse bağcıklı, kulağına delik deldirip deldirmeme konusunda mütereddüt, saçını yeni uzatmaya başlamış ama bi boka benzetememiş, öyle saf, öyle gençler işte… çok da tatlılar abileri ablaları. gruba üye olun facebooktan. nası hepsi birer küçük amy lee, küçük kaan tangöze, küçük jim morrison, kıyamam yaaaa:(