Rachel kankamla işler yolunda.
@sneyl So glad to be tweeting again 🙂
— Rachel Bilson (@ItsRachBilson) Mayıs 1, 2012
Rachel kankamla işler yolunda.
@sneyl So glad to be tweeting again 🙂
— Rachel Bilson (@ItsRachBilson) Mayıs 1, 2012
Malum bir blogda malum bir yazıdaki tüm yorumlar silinmiş. Bu yüzden domain’in yenilenmemesini talep ediyorum.
Kabul edenler?
Kabul etmeyenler?
Kabul edilmiştir.
Naylıfır diye aratılıp şu siteye gelinmiş ya. Valla helal olsun. Yabancı gelinmiş. Ne güzel programdı Yabancı Gelin. Bence gelmiş geçmiş en başarılı yapımlardan bir tanesidir. Bu cümledeki anlatım bozlukluğunu bulana bozukluklarımın hepsini tümletecem. Önce hüplet sonra tümlet. Hep işte yazasım geliyo benim de ya. Bir süre sonra da iş çıkınca -az işler çıkınca- yazıyı bırakasım geliyo. Şu an da o anlardan bir tanesi. Her an yazıyı sonlandırabilirim. Kahve içerim. Yemeğimi yedim, doydum. Elinize sağlık. Blogu aktifleştirdik aktifleştirmesine de, daha ben tam anlamıyla adapte olamadım.
Dur şöyle paragraf yapayım da… Eskiden güzeldi yani, bence. Bazen düşünüyorum eskiden daha mı geyiktik diye. Ya da çok boş zamanımız oluyodu. Formspring’den kız düşürmüştük yani. O kadar boş zamanımız olmuş demek ki.
Sonra dün 2012’ye girişimiz aklıma geldi. Çok duygulandım. Karmakarışık olaylar yaa.
Neyse şefim. Bugün kaç kişiyiz sayıyı bi alabilir miyim? Hayhay tabii ki yavrucuğum. Beton alacak mısınız? Hayhay almicaz git yavrucuğum.
İyi ki doğdun canım kardeşim. Kusura bakma ancak yazabildim. Az işler vardı da. Oysa ne güzeldik biz. Sen ve ben. Tabii ki bir de Edith Piaf. Paris’te falan takıldık, şarap içtik. Ohooo ne günlerdi kardeşim. Takvim bile hazırlamıştım lan senin için. Sadece Nisan ayı olan. Hey gidi hey. Tekrar iyi ki doğdun kardeşim.
Saat 04:50.. Ofiste oturuyorum. Evet, çok değişik saatlerde çalışıyorum ben. Coldplay – Amsterdam çalarken hüzünlendim. Dur bir yazı yazayım ben dedim. Heyt be ne günlerdi, ne eğlendik ha Amsterdam’da dedim. Şaka üç yana, duygulandım hakkaten. Şarkının sözlerini anlamıyorum şu an ama çok içli söylüyo şerefsiz CM. Gerçi biraz kulak verince anlaşılıyormuş sözleri. Yine de içli söylüyo köftehor. Heyt be ne günlerdi dedim. Aldım kağıt kalemi elime. Böyle yazayım dedim. Böyle daha zevkli oluyo çünkü. Bazen o kadar uzun zaman oluyor ki elime kalem almayalı. O bakımdan yazım aslında bu kadar kötü değil. Bloga yazarken buradan geçireceğimi varsayarsak bu cümleleri atlarım. Varsaymaz amca.
Şu yılbaşı gelse de kardeşlerimle görüşsem. Kardeşim nasılsınız yaaaaa?
Bye. Elim ağrıdı lan. Hemen parmağım acıdı. Orta parmağım. Kaleme değen kısmı var ya! Hah! O işte.. Anladınız siz. Sonuçta minicik ellerim var. Ulan ne prim yaptım o ellerle de! Heyt be ne günlerdi..
“Vaaay Corvus Corax dinleyen birini bulmak ne kadar güzel” demişti genç kız. Bilmiyordu ki Last.FM radyosuna folk metal yazıp dinlediğini. “Ne sandın” demişti erkek. “Corvus’a gidek mi, tanıdık da var beleş bira içeriz” dedi genç kız. Beleş biralara karşıydı ama erkek. Sanırım beni başka bir erkekle karıştırıyor olmalı diye düşündü. Hem Last.FM’den kızla mı tanışılırmış canım hiç dedi. En son 5 sene önce bir kızla tanışmıştı oradan. Onun da sonu pek iyi bitmemişti. Hele Bi Gel diye şarkı söylemişti kız. “Ne gidecem yæ para mı var” diye gitmemişti erkek. Last.FM müzik dinlemek için güzel ama tanışmak için kötü. Last.FM’den bir sürü gözü olan bir kızla konuşmak güzel ama ağladı mı kötü. Bye.
Bir kız bir alfabe yazmıştı bana eskiden. Birkaç sene önce falan. Nasıl olduğunu anlatmicam ama çok uzun şimdi. Uğraşamam hiç. Ballı limonlu çay güzel oluyor deneyebilirsiniz. Onun dışında da bir şey yok açıkçası. Bu gece içerim ben. Belki o zaman yazarım uzunca. Reader da birikmiş çokça. O da okunmuyor ne zamandır. Sadece skhizein başlığını takip ediyorum. En sevdiğim. Bye.
Sakız adı olanından. Bi’ kız olsa, o sakızı çok sevse.
Aşk…Love is…
kağıtlarından bir tanesini çok sevse özellikle.
Sonra ben gidip bir sürü şıpsevdi kutusu alsam,
O’nun yanına gitsem,
Birlikte bütün sakızları açsak,
O’nun o çok sevdiği kağıdı bulana kadar.
Güzel olmaz mıydı?
Olurdu bence.
Oldu.
Lisedeyken bir tane t-shirt yaptırmıştım. Red Hot Chili Peppers tişörtü. Önünde RHCP logosu, logonun içinde bir tane biber.. Arkasında da “WE ARE THE RED HOTS” yazıyordu. Kızılay’da yürüyorum bir gün. Karanfil’in oradan geçiyorum. Bir tane kız önümde durdu. “Ya bu tişörtü nerden aldın?” dedi. “Kendim yaptım, Red Hot Chili Peppers.” dedim artist bir şekilde. “Hadi yaaa. Evet biliyorum Red Hot Chili Peppers olduğunu o yüzden sordum ama çok güzel olmuş ya. ” dedi. “Kendim yaptım.” dedim yine. Sonra gitti. Halbuki şu an aşık olabileceğim bir profili tamamlıyordu o kız. Red Hot Chili Peppers seviyordu belli ki. Bir daha nerde bir kız yolumu kesecek de yaa tişörtün çok güzelmiş RHCP bu dicek. Yok öyle bir şey.
15 gün önce falan kot pantolon almaya gittim. Beğenemiyorum kolay kolay. Neyse bir tane beğendim. Beli falan tam oldu ancak paçası uzun biraz. Yani “biraz” derken, kısalttırsam mı yoksa böyle de idare eder mi lan acaba arasında gidip geliyorum. Geldi bizim oğlan. Ya bu zaten polipitilen kumaş olduğundan oturunca diz tarafından çeker paçası tam olur dedi. Haa tamam o zaman dedim aldım ben. 15 gündür giyiyorum ben bunu, oturup kalkıyorum da. Hiç öyle bir şey olmadı. Sonra düşündüm, aynı kotu başkası giymiş olsa, paçaları ona kısa gelse, bu oğlan yine gelip şey derdi.. Bunun kumaşı piliepiliktik olduğundan bu giydikçe esner, paçalar tam kıvama gelir. Haa tamam o zaman diyip alırdı o başkası da.
RHCP ile başladık RHCP ile bitirelim. Ekşi Sözlük’te de yazdım, (nickimi isteyen bulsun lan hadi bakalım) bu adamlar seneye Türkiye’ye gelmezse Paris konserlerine gideceğim. Kendi kendime söz verdim. Sonisphere 2012’ye gelecekler dedikodusu var. Bence bunlar gelmesin. Foo Fighters gelsin. Onlar da aradan çıkar. Coldplay de gelecekmiş İstanbul’a diyollar. Haa tamam o zaman diyip inanırım ben de. Polinom kumaş sonuçta bu.
Bayadır yazmıyormuşum bloga. Yeni farkettim desem yalan olur. Baya da yazmam zaten.
Hadi bay.
Hala yazacak havamda değilim.
O yüzden Teyze yazıyorum.