Tozlandı Anılar

Eskiden dergi çıkarırdık. Onları buldum. İlk 3 sayısı var gerçi bende. Bir tane daha olacaktı. Ondan sonra bir daha çıkmadı. Alan olmadı pek. Adını vermeyeceğim derginin. Onlardan biraz alıntı yapmak istedim burada. Çizimleri aktaramayacağım tabii, sadece yazı olan bölümlerden alıntılar yapaciğum.

#1

İşimde Yok… Gücümde (-de’ler bitişik)

* bir kelime, üç işlem, dörtyüzaltı öksürük…
* abi bi’ baktık öpüşüyoruz…
* japon konsolosu osaka kız lisesi mezunuymuş diye duydum…
* hadi iyi günler!…
* tmm chaw.
Not: Dergimizin çıkacağını son anda haber aldığım için alalade yazdım. Gülmezseniz ekime, gülmekten yarılırsanız s.kime kadar.
******@***dergi.com (evet ifşa etmeyeceğim)

#2

İşimde yok gücümde köşeni yazmamışsın bak burda, kınadım seni. Boş basmışız orayı.

Mr.Z ile geçirilen koca bir cumartesi gününden sonra herkesin ağzı kulaklarındaydı. Yolculuk esnasında yerüstü ve yeraltında yaptığı birbirinden değişik hareketlerle insanları kah güldürdü, kah şaşırttı. Tabii bizlere de dergimiz için bir sürü malzeme sağladı. Ancak bu sayımızda şahsen ben, Mr.Z’nin ilk sayıdan sonra birden ünlenmesini ve birçok kesim tarafından aşırı sevilmesini işlemek istedim. Malum yerim kısıtlı. Cumartesi günü çıkan malzemeleri de ileride aktarırım inşallah.

Selametle, ……
(Mail ile ilgili bir not var burada;
hala mail adresi alamadım,
explorer hata verip duruyo,
kusura bakmayın, iyi günler…)
#3 

?Böyleyken Böyle

*Günübirlik, günaşırı, şöbiyet, kompresör, şarampol, fevkalade kelimelerinin en az birini sevmeyenler 3 Şubat 2008’de günübirlik Nijerya’ya gidecekmiş.
* Sağ ayaklı sol bekler toplanıp galeri açacaklarmış.
* Hesap makineli saatler vardı. Ne oldu onlara?
* Hollanda sular altında kalmış.
* Dünyanın en güzel ülkesi Avustralya imiş.
* Nacho kapanacakmış.
* Ne zaman?
* Salı günü.
* Yapılan ortamların verdiği gaz ile, parasız olunmasına rağmen “buyur karttan çek!” denilecekmiş.

Not: Yayınlayamadıklarım için dergi çizer ve yazarlarından özür dilerim. Anı olsun diye buraya taşındı bir kısmı. Yoksa duruyor hepsi.
Merak: Nerede yayınlandı bu dergi? Gizli….


Kırmızı – Yeşil : “B”

Bundan iki ay öncesine kadar yeni yıl için bir düşüncem vardı. Olmadı. Yani olacak gibi durmuyor. Sadece heyecan. Belki de ne kadar değiştiğimin göstergesiydi. Bir insan iki ay sonrasında başka bir değişim sürecine giriyor bu kez. Değişiyorum, evet. Eskisinden pek fazla götürmesini istemiyorum. Kötüleri alsın sadece. Bozulanları. Ha, bu arada, yeni yıl için düşüncem vardı derken; kutlama için değildi. 19 Ocak içindi. Beraber kutlayacağız yine. 19 Ocak için gerekenleri sağlarsam neden olmasın diyorum ayrıca. Yani eski ben, yine eski ben. Olsa ne güzel olur. Burada merak uyandırmak değil aslında amacım. Ya da uyanın! Merak uyanın!

Bir şarkı var, yazması zor şimdi. Üşendim. Latin harfleri ile yazarsam bir işe yaramaz. Hemen anladık! Rusça evet. Çok güzel, onu söyleyeyim dedim.

Bu yazdıklarımdan bir sonuç çıkarıyor muyuz? Hayır. Çıkar gibi oluyor da çıkmıyor. Benim söylemek istediklerimi yarım yamalak söylememden kaynaklanıyor bu. Yani, hem söylemek istiyorum hem de tam söylemek istemiyorum. O yüzden yani. Neymiş? Bir düşüncesi varmış ama olmayacakmış. Nedir düşünce? Belli değil. Neymiş? Bir şarkı varmış, çok güzelmiş. Nedir şarkı? Belli değil.

Hadi biraz gerçek şeylerden bahsedelim…

Fotoğraf çekmesini bilmeyenler çekmesin. Ben çok mu biliyorum? O yüzden değil bu sitemim. Alıyorlar milyarlık/binlik fotoğraf makinelerini, ondan sonra çekiyorlar da çekiyorlar. Sinirleniyorum! Hayır tamam anladık seviyorsun da, biraz güzel çek ya! Ondan sonra Facebook notification alert! Bakma kardeşim zorla mı? Bakıyorsun işte. Bak bak sinirlen.

Dün portakallı nargile yaptım. Çok şahaneydi. İlk defa tek olarak içiyorum. Yani karışımların içinde olurdu portakal ama bu kez tek başına sahnedeydi. İyi oluyormuş. Kış nargilesi işte.

Bu arada yine acayip acayip rüyalar görmeye başladım ben. Filmlik olan çeşitlerden. Hayır bir de rüya yarıdayken uyanıyorum, sonra tekrar uyuyorum rüyanın sonunu görmek için. O bitiyor, bir diğeri başlıyor. Ben de uyudukça uyuyorum. Ne olacak böyle? Bir rüya programı olsa, seansları falan bilsem de o saatlerde uyusam olmaz mı? Yoksa 20 saat uyuyorum arkadaş.

Salı günü deneylere başlıyoruz morla ile. Haydi hayırlısı diyorum. Zevkli olacak ilerleyen haftalarda.

MSN Edit: Bugün Fenerbahçe – Beşiktaş maçı vardı. Fenerbahçe 2-1 yendi, tamam. Ben de Fenerbahçe’yi tutuyorum bilindiği gibi. Sevindik, tamam. Sözüm Galatasaray’ı tutan arkadaşlara: Neden Beşiktaş’ı kutluyorsunuz? Bu nasıl bir nefrettir? Böyle şeylere sinirleniyorum işte. Ondan sonra nefret et Galatasaray’dan. Olacak iş mi? Gidin kendi takımınızla ilgilenin!

Rahatladım…
“salak şey :)”

O Değil de Başlık Nerede?

Sanırım o sabah uyandığımda her şeyin normal olacağını düşünmüştüm. Her sabahki gibi de diyebiliriz buna. Evet, geçen sabah uyandığımda hiçbir şey normal değildi. Hababam Sınıfı’ndan bir melodi olan *inek obasıı uyaaaaaaaan* nidalarıyla babam hunharca beni uyandırmıştı. Evet evet bu tam olarak babamdı. Peki babamın o saatte evde ne işi vardı? Bunlar sabahın 10’unda bir soru işareti olamaz mıydı? 

Neden uyandırmıştı acaba beni? Niyeti yalnızca eziyet etmek olabilir miydi? Neden olmasındı? Babalar annelere göre daha taş kalpli değiller miydi? Babam beni o halde uyandırmaktan büyük keyif almışa benziyordu. Belki de babam Michael Emerson‘a benziyordu. Bunun o an bir önemi var mıydı? Bence yoktu. Düşündüğüm tek şey uyandığım saatti. Çok uzattığımı farketmiş olmalıyım ki artık kendime sorular sormayı kestim. Bir uyandırılma arkasında bunca düşünceyi getirebilir miydi? Neden diye soran gözlerle baktım babama… Eğildi bana doğru: “Git dip boyanı yaptır. Bu haline despırayt houzvayflara benziyosun” dedi. Bu da ne demekti? İşin önemli kısmı babam bu cümleyi nasıl kurabilmişti?

Uyanıp hayatımın kurtarıcısı olan google‘a girdim. Duyduğum şekilde yazdığımdan biraz zor oldu bulabilmem. Ama en sonunda ‘desperate housewives’ kavramını öğrenmiş oldum. Peki babam bu sırada ne yapıyordu? Akşamları bizi samanyolu izliyorum diyerek kandırıp cnbc-e mi izliyordu?? Bunca soru artık fazlaydı. Birileri cevap vermeliydi….

Evet daha sonra çıkıp giyindim. Çıktıktan sonra giyinmedim, tabiiki de önce giyindim. Bi’ yandan da despırayt houzvayf cümlesini telaffuz etmeye çalışıyordum. Bu bilgi gerekli olabilirdi. Kuaföre gittim, tanıdık kuaför. Ucuza kapatabilirdim boya olayını. İçeri girdim. Selam verdim tabii öküz değilim ya! Belki de öküzdüm. Bunu kim bilebilirdi ki? Saçıma ne yapılacağına karar vermeye çalışıyorduk. ‘Ne istiyorsun?’ dedi. Despırayt houzvafy olmak istemiyorum dedim. ‘Ne diyosun?’ dedi. ‘Ben de bilmiyorum’ dedim. Ne yapılacağına sonunda karar verilmişti. Uzun bir gün beni bekliyordu…

Saçımı boyayan çocuğun bana aşık olabilme ihtimalini sevmiştim belki de. Daha doğrusu böyle bi’ ihtimali düşünmemiştim. Zaten hiç tipim de değildi. Tipim olsa ne olacaktı ki? Zaten bir sevgilim vardı. O zaman ben ‘despırayt’ değildim. Bu yalan değildi, çocuk aşık olmuştu. Belki de basit bir hoşlanmaydı ama *lönk* diye belliydi işte. Rahatsız edici bir durumdu. Kaşınan kafamı kaşıyordu. Bu ne iğrenc bir şeydi? Kuaförlüğün cilveleri miydi yoksa?

Bundan sonrası macera olamazdı. Saçı boyanırken ‘SAW V’i izleyen tek müşteriydim belki de. Ama sonunu görememiştim. Açıkcası bu konuda herhangi bir merakım da yoktu. Ölen ölmüştü zaten. İkinci boyada hala aynı çocukla karşı karşıyaydım. ‘Çabuk seven çabuk unuturmuş’ diye bir laf vardır. İşte o misal unutmuş beni. Üzüldüm la sanki. Yok artık daha neler. Sevinmiştim bir an için belki de. Artık yapacak bir şey yoktu. Giden gitmişti, kalan sağlar benimdi. En iyisi filmin sonunu izlemekti. Filmi de kapatmışlardı. Söylenmek olmazdı. Zaten kaç saattir buradaydım. Yeterdi yani. Zaten saçlarım da boyadan yanmıştı tanıdık diye bir şey de diyemiyordum. Zaten ucuza kapatmıştım boyayı. O da herhalde nasılsa tanıdığım diye bozuntuya vermemişti. Birbirimizi bozmadan çekip gitmek en doğru karardı.

Sonunda saçım bitmişti, cebimde para da yoktu. Ne olacaktı? Ne olacağını biliyordum, zaten bunu bildiğimden buradaydım. ‘Babam halledicek bi ara uğrayıp’ dedim, yüzümde hayatımın en samimiyetsiz ve yapmacık gülüşüyle. Kabul etmeyecek hali yoktu ya? Saçımdan boyayı geri mi alabilecekti sanki? Ben rahattım da, o sanki ‘bi daha gelme lan’ dercesine bakıyordu. Olsundu. Sonuçta saçlarımla desperate housewives değildim artık. Mutlu ve huzurluydum…

Damla Notu: Hatta bu da yıllardan sonra yazdığım ilk hikayeydi. Bunu ancak sneyl‘e emanet edebilirdim. Hatta hediye edebilirdim..!! Ne de olsa kadim dostumdu, hikaye komik olmasa da buna gülebilirdi. Ama yaşanmışlık vardı. Güle güle kullan sekooww =)

Sneyl Notu: Güldüm güldüm. Sağol. *yıh yıh yıh* Hatta; *ihigşhighhşigjşgh* (bire bir gülüştür bakabilirsin) Emanetini aldım. Canım, cananım. O değil de bunu yorum olarak yazabilirdim de ne gerek var lan? Benim blogum değil mi? İstediğime yazamaz mıyım? Yazar mıyım? Bak hikayeden etkilenmişim. Sürekli soru soruyorum. O zaman; Lip – tın!

Aaawesooome..!

Aldım!

article 77:
a bro never cries. (Mutluluktan ama lan!) (şş!?) (Valla bak) (…)

Neyse daha vakit var. Geliyor…

It’s gonna be legen —

Wait for it!….

High Speed

Kelimelerim keskin değil, acıtmıyor. Kalemim uzun değil, kelimelerimi esirgiyor. Söylemek istediklerimden ibaretti hepsi. Kumrulaşamadı. Kanatlanamadı. Uçmak yerine, adım adım merdivenden çıktı. Sıradan oldu. Oysa ki uçmalıydı. Kanatlanmalıydı. Ben zaten merdivenden çıkıyordum. Basamaklar çoğaldı. Çok bilinmeyenli oldu. Oldu. Bitti.

HUMFMMB Başkonsolosu’na…

O değil de, dört gündür okula gitmiyorum arkadaş. Resmen tatil yaptım ya. Oh yes! Yarın gideceğim ama ne var ne yok diye. Nabiöyüösünüz diyeceğim. Bakarken ardından gitme kal diyemeyeceğim. Sağoluuuuun.

Canım sıkıldı benim. Yeni şeyler buldum izleyecek. Hep izlemek istiyorum ama okumam gereken şeyler var. Çok var hem de… Daha var!

Gecikmiş bir tebrik mesajı iletmek istiyorum buradan. Hayırlı, uğurlu olsun. Heaa böyle anlaşılmadı pek. Yani mesajı alacak kişi anlamaz burdan. Overburden. Odana ne zaman geçiyorsun? Anahtarı aldın mı? Yarın sana hediye de getireceğim, masana koyarız. Seversin diye umuyorum. Görev süren bittikten sonra geri alırım ona göre. Sembolik hediyedir. Ya da 1 YTL verir satın alırsın görev süren bitince.

DeVotchKa dinlemiyordum uzun zamandır. Çok eğlendim. Buraya koymuyorum ama Danglin’ Feet dinleyebilirsiniz eğer isterseniz.

GG

O zaman onu etkileyecekse altın şapkayı giy,

Eğer yükseklere sıçrayabiliyorsan, onun için sıçra,


O, ‘Sevgili, altın şapkalı, yükseklere sıçrayan sevgili,


Sen benim olmalısın’ diye bağırıncaya dek.

Elma

Noktadan sonra boşluk bırakın lütfen! Ya da virgülden sonra. Genelleyeyim; yeni bir cümleye başlarken boşluk bırakın bir, sol elinizin baş parmağı *pıt pıt* vursun space bar‘a. Şimdi üzerinize alınmayın bunu. Bugün çok fazla gördüm. Paylaşmak istedim. Yine de bir kontrol edin siz.

Bugün uyandığımda kendimi su vanasına tekme atarken buldum. Annem uyandırdı. Boru su kaçırıyor *fısss* diye. Vana da bir sert sormayın. Hemen yatağıma geri dönebilmek için tekmeledim onu.

Aklıma ilk nargile yaptığım an geldi. Şu an nargile içiyorum o yüzden aklıma geldi. Ne kadar beceriksizdim. Tütünü tutumlu kullanmıştım. Tabii çekince yanmıyor lanet olası. Ne nefesler tükenmişti o gece. Artık tecrübeliyim. Herkes beğeniyor nargilemi. Ben de beğeniyorum. Elmalı yaptım, buyrun içelim *huff huff* diye.

Ben artık ne istediğimi buldum. Dinç’e de söyledim bunu. Ne istediğimi biliyorum artık. Hatta iki gündür tam istediğim şey oluyor. Bununla mutlu olduğumu anladım ben de. Bir süre daha böyle idare edeceğim. Daha sonra, hazır olduğumda bir üst kademeye geçeceğim. Ondan sonra bir üst, bir üst daha. Sonra hayat bitecek zaten. Hem benim, hem diğerlerinin.

Bugün HIMYM 4×08 izledim. Evde *vuuuuu vuuuuu* diye dolanıyorum.

Yine renkli yapıştırmalar yapıştırdım monitörüme. Bu kez yeşil oldu hepsi. Huzur versin diye. Ders çalışmalıydım bugün ama olmadı. Zaman geçti gitti yine hızlıca. Monitörün başında huzurluydum bugün. Ayrılamadım, masamın yan tarafına kayamadım. Ankara’dan kaçasım var bir gün. Ne zaman olur bilmem ama yakında olur gibi duruyor…