Acıktım…

Kocaman köftesi, özel sosu ve çıtır kaplamalı soğanlarıyla sabrımı zorlayacağım…

Yerken Edit: Kocaman köftenin yanlarını hafiften yakmışlar.
Yersen Edit: Olsun ama yanıkları da güzel…

İçmek!

1- Eğer birisine içki ısmarlamak isterseniz Happy Hour(s)‘a denk getirmeye çalışın. Bu yüzden en iyisi El Paso‘ya götürün.
2- “Fondip fondip!” demeden önce mutlaka kadeh kaldırın.
3- İlk yudumunuzda kadeh kaldırın. Daha sonra kadehinizi masaya vurun.
4- Her zaman en küçük olana bir konuşma yaptırın.
5- Garsonla göz teması kurun. Böylece aldığınız alkolün etkisiyle pek çaba sarfetmemiş olursunuz.
6- Eğer yeni bir içki istemiyorsanız garsonla göz teması kurmayın.
7- Garson demişken, Public garsonlarıyla muhattap bile olmayın.
8- Sarhoş olduğunuzu söylemeyin. Zaten anlaşılır.
9- Sevmediğiniz içkiyi shot yapmayın. Sonrası kötü olur. Aman!
10- Çok fazla içkiyi karıştırmayın.
11- Birisine ben kolay kolay sarhoş olmam demeyin.
12- Eğer bir kıza içki ısmarlamak isterseniz ve kız reddederse, bilin ki kız sizden hoşlanmamış. O yüzden çok zorlamayın.
13- Eğer bir kıza içki ısmarlamak isterseniz ve kız kabul ederse, bilin ki kız sizden hoşlanmayabilir. Hemen gaza gelmeyin.
14- Eğer bir kız size içki ısmarlamak istiyorsa, bilin ki kız sizden hoşlanıyordur.
15- Evinizde her zaman tirbuşon bulundurun.
16- Eğer tirbuşonunuz yoksa, mantarı kalem ile şişenin içine doğru itin.
17- Tuvalette tanımadığınız biriyle konuşmayın. Ya da konuşun ne bileyim ben. Sanki ben çok mu biliyorum? Şşş sakin. Hadi devam…
18- 6. biranızdan sonra aynada kendinize bakmayın. Emin olun güveniniz sarsılır.
19- Eğer kız iseniz shot yaptıktan sonra “woo-hoo” demeyin. İtiraz ederseniz, How I Met Your Mother 4×08 izleyin.
20- Tekila shot pahalı diye içmemezlik etmeyin. Bira aralarında kullanın. Size para soran oldu mu?
21- Bedava içkinin tadını başka bir içki veremez.
22- Eğer çok paranız yoksa ve dışarı çıkacaksanız, mekana gitmeden önce mutlaka evde bir iki tane bira için. Bu sizi rahat ettirir.
23- Yeni bir içkiyi denemekten korkmayın. (Kavun şarabı lan!)
24- Sürekli gittiğiniz bir mekan kesinlikle olsun. Tanıdık garsonlar her zaman iyidir.
25- Barda oturan ya da sahneye yakın yerde oturan kızların %50’si güzeldir. Erkekleri bilemem kusura bakmayın.
26- Eğer biranızı masaya dökerseniz peçeteyle temizleyin. Eğer bardağınızı kırarsanız bırakın garson temizlesin.
27- Adisyon kabarmışsa fıstık ikramı gelir, bekleyin.
28- Fıstık ikram edilmezse, isteyin. Gerekirse parası neyse ödeyin, alın. En kötü Nefes‘e gidip beleş mısır yiyin.
29- Mısırları ve fıstıkları karın doyurmak için yemeyin.
30- Meksika birası alnınızın yanındaki damarları harekete geçirir. Korkmayın. Tuz o tuz. (Ç.)
31- Yalnız içmek de güzeldir. Denemediyseniz deneyin.
32- Kafanız iyi olmaya başladıysa, yeni tanıştığınız bir kızın ismini unutabilirsiniz. Yatakta belli etmemeye çalışsanız da sonradan bir şekilde hatırlarsınız. Kısmet. (D.)
33- Alkol aldığınız zaman depresif olabilirsiniz. Bu sizin kişiliğinize bağlı. Ama eğlenmeye çalışın.
34- Pipetle içki içmeyin. Kızlar içebilir.
35- Birisiyle fondip için iddiaya girmeyin. Gerek yok.
36- Nefes‘e yanınızda kız olmadan gitmeyin. Sonra dans etmesi itici olur.
37- İnsanlar alkol aldığında agresif olurlar. Sakin olmaya çalışın.
38- Eğer garson güzel bir kız ise, “bir tane daha?” diye sorduğunda sürekli evet demeyin.
39- Ama deniyor işte. O yüzden son iki maddeyi sallamayın.
40- Eğer hangi içki kimin diye kafalar karıştıysa, en çok içki olan kadeh sizindir.
41- Eğer bir yere davetliyseniz ve içki getirmişseniz, mutlaka ondan için. Boşuna mı aldık lan!?
42- Bira sizi yumuşatır. Şarap sizi sersemletir. Vodka sizi duygusallaştırır. Tekila sizi agresifleştirir. Hepsini karıştırmayın! (keh keh)
43- Eğer dışardaysanız ve sarhoşsanız, devam devam. İyidir.
44- Kaldığınız otelde bedava içki varsa, ilk gün abartmayın. Yavaş yavaş açılırsınız.
45- Elinizde üçten fazla içki taşımayın. Çünkü her zaman üçtür.
46- Eğer birisini unutmak istiyorsanız vodka için.
47- Yeter bu kadar. Belki daha sonra devam ederiz.
48- Bye!

 

Vincent

Kavun şarabı ne şahane bir şeymiş! Eyvah eyvah! İç iç, iç iç, bitmesin ama. Hep iç… Finallere iki gün ara verdim. Ben verdim. Bıraktım iki dersi. O yüzden gitmeyeceğim iki gün. Şaka lan şaka! Sınav yok iki gün. Bu şansı kullanarak bu gece biraz alkol alayım dedim. Gerçi kafayı bulmak için değil. Değişik tatlar deniyorum. Bir de karamelli kahve likörü var ki! Aman aman diyim ben size. Karıştırıyorum gerçi ama olsun. Olur o kadar! O kadar olur! Olur kadar o! Kadar olur o! Kadar o olur! O olur kadar!

Ekonomi sınavı ne olacak merak ediyorum. Okulun uzama ihtimalini yavaş yavaş göz önünde bulundursam iyi olur. Elimden gelen her şeyi yaptığımı sanmıyorum. Üzülüyorum gerçi ama ne fayda. Gerçi notlar açıklanacak, kaldığım ders olmayacak, sonra sevineceğim falan. Gereksiz stres olmanın alemi ne o zaman?

Geçenlerde Beliz bir soru sordu. Son zamanlarda ne yaptın diye. Ne yapayım dedim, kayda değer bir şey yok. Tek bir şey vardı. O da saçımı boyamam. Kırmızı yaptım, geçti. O kadar yani. Çok deli aktı boyası da. Korktum lan! Başım kanıyor sandım. Her neyse, demek istediğim gerçekten son zamanlarda bir şey yapmadım. Mal mal ders çalışmaya uğraştım. O da olmadı pek. Yani içimi rahat ettirmeye baktım bir nebze.

Bir karar aldım. Her hafta sonu dışarı çıkacağım. Nefes’e falan giderim. Bu cumartesi ile başlıyorum. Gelin siz de. Bundan sonra böyle. Bilemedin iki haftada bir.

Bir de Guitar Hero‘ya sardık iyicene. Tekrar gaza geldik. 2 haftadır deli gibi oynuyoruz. Through The Fire And Flames çalması çok zevkli. Level atladık her birimiz.

Son olarak; birine güveniyorsam, ona inanacağım anlamına gelmez. Ona göre!

Noel Baba’ya…

Muhtemelen 2008’in son postu olacak bu. Şimdiden herkese iyi yıllar diliyorum. Saçlarımızı kırmızıya boyayalım. Şimdi geldi bu fikir aklıma ama yakışır bence. Güzel gibi olur. Neyse denemeye değer… Öptüm hepinizi. Hoşçakalın. Yarınki vizede başarılar. Vizeden sonra laboratuvarda başarılar. Sonra finaller için başarılar. Hayırlı uğurlu olsun. 

Gördüm ki “hit” sayısında bir coşma oldu bugün. Okur sayısının arttığını görünce mutlu oluyorum. Bazıları dilden ötürü bir şey anlamasalar da uğruyorlar işte. Olsun uğrayın yine de.

Kağıdın da sarı olduğu dikkatlerden kaçmasın…

Öptüm hepinizi. Hoşçakalın.

Bunu yukarıda da demiştim ama bu son.

 

Sarı Lan Bu!

Sarı konusuna açıklık getirmek gerek artık! Zira soran arkadaşlar oluyor, sarı ne diye. “Sarı lan bu!” diye cevap versen de anlamıyorlar. Espriyi açıklığa kavuşturayım dedim.


PS: Resme tıklarsınız artık bir kere, daha büyük görmek için.

Cheers!

14 sene…

Benim sayabildiğim bu kadar sadece. Yani hep öyle söyleniyor. Olsun 14 iyidir. Güiza’nın forma numarasıdır. Nicelerinedir.

Kadim.

Etraflarında olup bitenlerin farkında olmalarına rağmen birbirlerinin farkında olmayarak geçirmişlerdir ilk yıllarını. Ta ki bir sonraki seviyede buluşuncaya dek…

Yine birbirlerinden habersiz, kalabalık bir yerde karşılaşırlar. Ama aynı gruba dahil değillerdir. Sadece yan yanalardır. O da ne? Hoppa! Dahil olurlar aynı gruba. Böylece amansız bir birliktelik başlayacaktır. Tabii yine kişilerimiz bundan habersizdir. (Aynı gruba nasıl dahil oldukları çok ince bir detaydır. Bu sebepten bu hikayede değinilmemiştir.) Birden üçüncü bir kişi daha dahil olur daha ilk günden. Neyse ki bir hassas noktası bulunur ve postalanır. Çünkü, o kişide gereken nitelikler yoktur. Sadece “esirik” olarak geçmiştir kayıtlara.

Günler birbirini kovalar. Onlar da kovalar. Bir top peşinde koşar dururlar. Oysa ki bir tanesi hiç sevmez futbol oynamayı. Hatta takıma bile alınmaz. Diğeri ise “o” olmazsa ben de olmam diyerek resti çeker ve onu da takıma alır. Çünkü, bu hayatında da böyle olacaktır. Böylece paylaşma başlamıştır. Giderek artarak ve belleklere birçok anıyı kaydederek…

Büyümektedirler. Tabii ki ihtiyaçları da büyümektedir. World Cup ’98 oynayarak yeni keşiflerde bulunmaya başlarlar, keşiflerinin doğru olduğunu sanarak. Ama ısrarcıdırlar, onun da doğrusunu bulurlar. Yardımlaşırlar. Anlaşamadıkları konularda hemen bir kaset kaydedip bunu sesli olarak tartışırlar. Kaset yok olup gitmişse de, bu da belleklerine kaydedilmiştir. İlk nargile içtiklerinde, köz bitince nargilenin de bittiğini sanacak kadar da saftırlar. (Halbuki şimdi bir tanesi bildiğin uzman olmuştur ya neyse!) Oysa oradan kalkmasalar, başka şeyleri daha göreceklerdir. Okula bile kayıt olmuşlardır. Bir tanesi olamamıştır. Diğeri ise bir kulağında kulaklık olduğundan ne dediğini bile anlamamıştır ama kayıt olmuştur. O an için önemli bir olaydır. *Haloğğ* şeklinde kalın bir ses tonuyla bazı hikayeler anlatırlar. Anlatmalarını isterler. Bisikletleriyle uzun yola çıkarlar. Pek uzun olmasa da onlar için uzundur. Hatta otobüse bisiklet koyacak kadar uzun yola çıkarlar. Bu sayede biri hayatında ilk defa “çardak” görmüştür, güvercin uçurmuştur. Öyle bir yer olduğunu bilmemesine rağmen, bilmiştir.

Ardından bir 3 yıl daha geçer. Bu kez yolları gerçekten ayrılacaktır. Ayrılmıştır da. Ancak onlar ayrılmamıştır. Yeni bir yol yapmışlardır. Bu kez yeni yollarında da birliktelerdir. Her geçen sene bir öncekini anarak geçirirler. Belki bir ‘80ler ‘90lar partisi gibi değildir bu, ama yine de ‘Geçen Sene partisidir. İlk defa tatile gidecek kadar yakın olmuşlardır. Tatile gitmek her ne kadar yakınlık göstergesi olmasa da, bu o dönem için oldukça iyi bir göstergedir. Yine yeni anılar belleklerine kaydedilir…

Büyürler… Hem de bildiğin eşşek kadar adam olurlar… Öyle böyle değil yani. Baya baya büyürler. Yol ayrımına geldiklerinde, bu kez yolları kendiliğinden birleşmiştir. Bunu da tatilde öğrenmişlerdir bir nebze.

Bu kez işler umdukları gibi gitmemiştir. Aynı yol üzerinde olmalarına rağmen hiç denk gelmemişlerdir eskiye oranla. Ancak birbirlerine rastladıklarında, sanki o yolu beraber yürüyormuş gibi devam ederler. Tabii yeni anıları belleklerine kaydederek. Bu kez başka başka anıları olur ve birbirlerine anlatırlar, yaşarlar, paylaşırlar.

Ne kadar az görüşseler de yine eskisi gibidirler. Öyle de olacaktır! İyi ki vardır! İyi ki o gruba dahil olmuştur. İyi ki o sıraya girmiştir! Onun gibileri de girmiştir belki o sıraya. Ancak o hep ilktir. İlk olacaktır. Başkadır çünkü. Sır(a)daştır! Belleklere anı kaydedilecek yer daha çoktur. Sonsuza kadar dolduracaklardır onu da…

dedicated to °sleeper°

Merhaba. Adım Ali Sait Meydey. Kokoreçciyim. Buralarda benden daha iyi kokoreç yapanı bulamazsınız. Varsa buyursun gelsin hodri meydan diyorum…

Evliyim fakat çocuğum olmadı. Kaç tane doktor gezdik, ama maalesef hiç saymadık. O yüzden kaç doktor gezdiğimizi bilmiyorum. Bilen varsa buyursun gelsin hodri meydan. Yoksa sussun otursun kudri meydan…

Neyse, biz de evlat edinmeye karar verdik. İki erkek çocuk edindik, ikisini de okuttuk. Okusunlar diye özel hocalar tuttuk. Hocalar da okudular sağolsunlar. Ama bir fayda etmedi, çocuklarımın gözleri hep başka baktı. Çocuklarının gözleri daha başka bakan varsa buyursun gelsin, hodri meydan…

Yine de eşimle onları çok sevdik. Öz çocuklarımız gibi baktık, büyüttük. Baktık büyütemiyoruz, başladık dövmeye. Çocuk dövmek eğlencelidir, çünkü çocuğun elleri kolları yetmez. Tekmesi yavaştır. Yumruğu pamuktur. Tokadı komplekslidir. Bitse de ağlasam diye düşünür. Halbuki ben öyle mi? Yaradana sığınıp bir koyarım, yere dana düşmüş gibi düşersin. Dayağı yersin! Canın acır, üzülürsün. Sen dizime yattın, ben seni tokatladım. Sonra sen büyüdün. Ben senin dizine yattım, sen beni tokatladın. Bu işler böyledir. Buyur gel hodri meydan…

Ulan deyip duruyoruz, nedir bu hodri meydan deyip sözlüğe baktım. Üzüldüm. Hodri’nin hiçbir anlamı yokmuş. Delikanlı gibi konuşuyoruz derken, manasız manasız saçmalıyormuşuz…

Ben de hodri meydan yerine bedri baykam demeye karar verdim. O da kanlı canlı adam, gelir beni bulur işler karışır. Abidin dino desem; “abicim kim o?” derim. Ne yapsam ne yapsam, hodri meydan diyorum ben yine. Sonuçta herkesçe bilinen bir söz. Eskiden erkekçe diye bir dergi vardı, o da herkesçe bilinmezdi.

Neyse bizim iki oğlan şimdi büyüdü. İkisi de üniversiteye gidiyor. Daha doğrusu, sabah üniversiteye diye evden çıkıyorlar ama genelde köşedeki liseye kadar devam edebiliyorlar. Orta birden terk etmek istediler. Bir vurdum, orda birden “törk” ettiler. Korktum. Sen korkmaz mısın? Korkmam diyen varsa buyursun Audrey Meydan… Bunun da okunuşu benziyor ama tutmaz evet…

Eeeh her boku tutar tutmaz diye mi yapacağız? Audrey demek istiyorsam Audrey derim! Fransa’da tutmuş. Audrey Tuttuou diye filmi bile var. Gidin görün. Kötüyse buyrun gelin beni bulun haydi mercan!

Neyse bizim iki oğlan okumadı. Verdik bir yere çalışmaya başladılar. Eti senin kemiği benim derken ikisini de yemişler iş yerinde. Canımız sıkıldı. Kafamız karıştı. Neşemiz yerine geldi.

İki tane kız çocuk aldık yeni. Onları çok sevdik. Audrey ile Mercan… Ne dersiniz? Hah hah hah evet! Doğru bildiniz!

Sinirlendim Bak!

Başlarım personal life değerlendirmenize sizin artık! Yeter ya! Burama kadar geldi artık. Nesiniz siz? İşiniz gücünüz yok mu? Hayır, bug mısın arkadaşım? Yapmadığım şeyleri de yapmışım gibi gösteriyorsun bazılarına… Sinirlerim laçka laçka…

Bekledim…

Çektin gittin. Tek bir söz söylemeden hem de. Bu kadar kolay mıydı? Her şeyi bir kenara bırakıp sessizce gitmek… Soruyorum sana! Saatlerce bekledim. Belki gelirsin diye.

Hep bir umut vardı içimde. Sarıldım ona. Seni bana getirsin diye yalvardım. Peki sen!? Sen neredeydin ha!? Çektin gittin öylece.

Eve gelen misafirlere inat bekledim. Çağırdılar gitmedim. Seni bekledim. Sen neredeydin ha!? Çektin gittin öylece.

Unutmamışsın sağol, mesaj attın duygulandım. Hatırladın beni. Kenara savurduğun beni hatırladın. Şimdi neredesin, ne yapıyorsun biliyorum artık. İnsan gitmeden yazar lan de mi? Ayıp lan vallaha ayıp.

Yok ya ne bekleyecem seni. Gayet takıldım ben arkadaş! Şaka lan şaka… Bekledim de çok değil. 10 dakika falan işte. Zaten sonra gitmişsin, haberim bile yok. Naber?

Not: Misafir gelince dolma çıkarıyor olum annem. Gayet yedim gittim de. Ne gitmeyecem!
Not2: Bu da böyle sezar kodu bir sürprizim olsun sana. Kişisel bir blog sonuçta. Hayır yakında bomba bir düzenle de gelebilirim. Kimse bilemez bunu. Blogla başlayan yolun sonu nereye varır bilinmez. En güzel kısım şimdi başlıyor.
Not3: Öyleyse herkes için gelsin; Coldplay – Hardest Part

No Thanks: Chipler de bitti. Hayırlı olsun.