Nabıyonuz

Ben yazmayınca takip ettiğim blog yazarları da yazmıyor hissine kapıldım. Şimdi baktım yazmış bir iki insan. Demek ki benim bu tarz hislere kapılmam yanlışmış. Ben de portakal soyayım dedim. Şunun şurasında portakal soymayı daha 3 ay önce öğrendim. Çok kolaymış. Bıçakla bir takım hareketler yapıyorsun. Sonra soyuluyor o kendiliğinden. Hoşuma gitti bu olay. Baya bir portakal soydum. Yemedim ama. Elleri de kokutuyor. Mango esanslı krem sürdüm. Bana mısın demedi. “Yarı finalde misiniz?” dedim. 3 evetle yarı finale yolladılar beni. Ya kaç evetle olacaktı zaten *mına koyyim dedim içimden. Şimdi burada bir koyma olayı var ama ben koymuyorum. Ali Taran koydu onu. O yüzden bir yanlış anlaşılma olmasın. Küfür ettim sanılmasın.

**4 tane maça bahis oynadım. Aynı ülkenin iki farklı ligindeki 4 maç. Bu gece de o iki ligden toplasan bir 20 maç var. Her maçta gol oldu. Bakın abartmıyorum, sadece bu 4 maçta gol yok.**

Neyse biz devam edelim. Kahve yapayım dedim. Zaten bugün 4 kupa kahve içmişim. Ondan da vazgeçtim. Overdose kafein sevmem. Triplere girerim. Çarpıntı yapar falan. Puro yaksam, ortalık duman olacak. Ondan sonra koku çıkmayacak odadan 1 hafta. Ne diyorum ben ya!

Okul başladı. Sabahları biraz erken kalkıyorum. Alışkın değilim aslında bu kadar erken kalkmaya. Geçtiğimiz 1 sene içerisinde sürekli uyuduğumdan ağır geldi bana. Alıştım sanıyorum ama yok. Alışmamışım. Alışırım sanmıştım.

Böyle kalmış bu yazı. Dün gece yazıyordum. Sonra amaaan dedim, sıkıldım ve bıraktım. Şimdi kahve yapmışken devam edeyim. Bugünkü ikinci kupam. Yani daha var. Defter almaya çıkacaktım. Montumu giydim. Sonra baktım alttaki pijamayla uyumlu durmuyor. Sanki bana Paris Moda Haftası dedim kendi kendime. Hemen montumla uyumlu bir pantolon giydim. Kendimi daha rahat hissettim. Hiç de rahat hissetmemiştim. Çünkü pantolon sıkmıştı. Yarından itibaren Ab-Shaper kullanmaya karar verdim. Zaten boş boş duruyor koltukların yanında. Onu biraz değerlendirmek lazım diye düşünerek evden çıktım. Yürürken kendi kendime hesaplar yapmaya başladım. Ulan dedim, “cebimde 50 lira para var. 50 lira da bankada. Topla ne yaptı? 100 yaptı” dedim. 1’in yanındaki iki sıfır sağda sıfır. Attım onları. Kala kala 1 kaldı. Neyse ki Şubat 28 gün dedim. Vallahi yine ucuz kurtulcaz deyip sevineyazarken, “eeeh ne defteri lan şimdi deftere 10 lira vercez kalacak 90. Evde 40 tane defter var. Al birini yaz işte” dedim. Etrafımda da insanlar vardı. Sanki bir şeyi unutmuşcasına “haddi be” deyip geri döndüm. En azından eve girmek için bir nedenim oldu. Neyse işte geldim ben de eve. Kahve yaptım. Dünden yarım kalan yazımı tamamlayayım dedim. İnceleme yazım vardı benim. Onu da en kısa zamanda tamamlayıp koymayı düşünüyorum.

Pi

Alın lan pi sayısını ezberleyin!

*LINK IZ EAR*
http://pi.ytmnd.com/
*LINK IZ EAR*

Hee işte geldim ben de. Döndüm bloga. Zaten temadan anlamışsınızdır. Nereden anlayacaksınız ya! Höfff. Çok sıkıldım

Blogu Çok Boşladık Çok

çıktı çıkalı blog mlog kalmadı. Twitter da kalmadı. Ne yapıyoruz olum biz? Çok eğlenceli ama. Burası kasıyor zaten artık. Adreslerimizi vereyim gelin soru sorun dicem de, benim adresim zaten belli. sneyl yazdın mı çıkar. Diğer yazar arkadaşların sayfası yok. Hee, yok. Onlar istemediği sürece burada yayınlamam ama ben. Gerekirse gelin anonymouse sorun. Hiç farketmez. Haydi görüşürüz. Bir daha da zor geliriz buraya.

She’s Been Kissed!

Dün rüyamda Keyti Peri‘yi gördüm. Ya da Kitty Purry, ya da Katy Perry. Her neyse. Bir şey de yapmıyorduk ha! Öyle takıldık, muhabbet ettik falan. Ben de uyanınca hemen Katy Perry araştırmaya başladım. Hem de sabahın 9.30’unda! Konserlerini falan izledim işte. Nostalji oldu hem. Hot ‘n cold lan bu! Boru mu! Kitty Purry blogu çok güzeldi aslında. Sonradan tivitırcı oldu bu da. Halbuki tivi bitti, şimdi dici.

Neyse. Bugün pazar. Gazete eklerinizi almayı unutmayın. Benim gibi geç kalkanlardansanız gazete kalmayabilir. O yüzden kalkanları indirelim. FRP terimleri kullanacaktım, vazgeçtim. Fatih Terimleri kullanacaktım, ondan da vazgeçtim.

Şimdi Dido çalayor arkadan. Şu. Dido ile ilgili bir anım vardır. Burada anlatılmaz ama. Lan ne diyorduk!? Yine konudan saptık ha! Neyse ki başlığı yazıdan önce koymuşum da ne diyeceğimi hatırladım. Şimdi bu kızın sevgilisi var Russel Brand diye. Artık buna link vermicem. Kaptırıp yazcam, bitsin hemen yazı. Bu Russel Brand’i nereden biliyoruz? Mesela, Forgetting Sarah Marshall. Neyse bunlar sevgili demiş miydik? Demiştik. Bugün gazetede Katy Peri haberini gördüm. Twitter’da hayranları sormuş, ilişkin nasıl gidiyor diye. Birisi ilişkimizi kastedip nasıl gidiyor diye sorduğunda çok güzel gidiyor diyebiliyorum demiş. (bu son cümle biraz müstehzi oldu. ona aldırmayın siz. bundan sonra arada böyle cümleler kurabilirim. sadece birisi için yazdığım belli olsun diye falan. amaaan!) Kız da demiş ki hayranlarına, yakında karnımın şiştiğini göreceksiniz. Eee! Ben takip ediyorum onu. Hiç öyle bir tivit görmedim. Yalan mı konuşuyoruz lan biz burada! Bitir demediniz mi lan! Evet 9 maçta 3 puan hocam ne diyorsunuz? Valla Güntekin’ciğim, tam tersi olacak o.

Hadi gittim ben. Buralardayım.

P.S.: Hot ‘n Cold videosundaki Türkiye bayrağına dikkat! Ben de oradaydım oooolum!

Yaşamayı Seviyoruz


Türkiye’ye döndüm ve hemen takip ettiğim bloglara baktım. Hemen hemen hemen hemen hemen ay hemen hemen hepsi 31 Aralık tarihli bir yazı yazmışlar. Çok da iyi yazmışlar, çok güzel iyi de yazmışlar tamam mı!?

Ben de geçen sene olduğu gibi Noel Baba’dan hediyeler isteyecektim. Yazamadım işte. Olmadı. Baktım geçen sene neler istemişim. (Bütün cümleye de bağlantı linkini verdim ki illa tıklayacaksınız ona.) ram, hdd, telefon ve gözlük oldu. Zaten oyuncu değiştirme hakkımız da doldu! E daha ne! Gerçi gözlük kayboldu şenlik zamanı. Sevgili japon konsolosu kaybetti. Aynısından alacaktı ama almadı. Olsun. Dolduuuuuğğğ!!

Öyle işte ya. Bayadır yazı yoktu. Güncelleme babında bir yazı yazayım dedim ben de.

PS: Yarın benimle Ankamall’a gelene Arby’s‘ten istediği bir şeyi ısmarlayabilirim.
PS2: Hayırlı 2010’lar.
PS3 ödüllü soru: “2010 olmadı ama 2019’da çok eğleneceğiz” diyen ünlü şahsiyet kimdir?

The Girl of My Dreams

Rüyamızda bir kıza aşık olursak, o kız rüyalarımızın kızı mı oluyor şimdi?

Kırmızı çerçeveli bir gözlüğü vardı. Gözleri yeşildi. Kırmızı-yeşil güzel uymuştu yani. Koştum peşinden, yetiştim. “Baksana!” dedim. Müzik dinliyordu. Duymamıştı beni. Görmemişti de. Elimi kolumu kaldırdım, “bakar mısın, bakar mısın” diye bağırdım. Gördü en sonunda. Kulaklığının tekini çıkardı. “Efendim?” dedi. Ben nefes nefeseyim. Göz göze gelince nefesim kesildi. Eğildim. Ellerimi dizlerime koydum. Bir soluklandım. Sağolsun bekledi beni. Direkt konuya girdim. İşte burada yanlış yaptım. “Ben, sneyl. Galiba sana aşık oldum. Gittiğin yere kadar sana eşlik edebilir miyim?” Tam bir öküzlüktü yaptığım. O da normal olarak reddetti. Ben yalvarıyorum tabii. “O zaman telefonun, ya da ne bileyim işte herhangi bir şey sana ulaşabileceğim?” “Daha sonra belki.”dedi. Nasıl daha sonra olabilirdi ki? Besbelli beni kandırıyor işte. Yılmadan yanında yürümeye devam ediyordum. Kendimi tanıtıyor, espri yapmaya çalışıyordum. Hatta ona şarkı bile söylüyordum tek kulaklığını çıkarmış olduğu için. O da bu durumdan rahatsız olmayacak ki gülümsüyordu. Parka benzeyen bir yere geldik. Parka benzeyen bir yer nasıl olabilirdi ki? Besbelli park işte. Nereden geldiğini göremediğim bir kız daha belirdi etrafımızda. Kumral, fönlü bir saçı vardı. Kakülü vardı bir de. Nasıl diyeyim Eyşan’ın kız kardeşi gibi bir saç işte. (Lan resmen görsellerde o halli bir saçını bulamadım kızın) Durumu o kıza anlattı. Gülümsedi. Ben de gülümsedim. Sempatik olursam belki kâra geçeriz diye düşündüm çünkü. “Ya ne olacak ki, ver işte numaranı.” dediğini duydum. Küçük bir ısrar başlamıştı. Aralarındaki konuşmadan, o kızın kardeşi olduğunu öğrendim. Ben de devreye girdim. Sarıya yakın renkte ahşap bir piknik masasının yanında duruyorduk. Oturduk ve bana telefonunu verdi. Numarasını değil. Bildiğin telefonunu verdi. “Al, kaydet o zaman ama acele et.” dedi. Panikledim ben. Numaramı hatırlayamadım. Kombinasyonu anlayamadım. Kombinasyon derken; önce onun telefonuna numaramı kaydedip sonra kendimi çaldıracağımı. Resmen bunu akıl edemedim o halde. Kendi telefonuma kendi numaramı kaydettim. “Bitmedi mi?” dedi. Yapamamıştım ki, nasıl bitsin? “Hoşgeldiniz.” dedi. Noluyor diye aptal aptal etrafa bakarken, arkamda iki tane motorlunun durduğunu gördüm. -Sevgilileri mi geldi ne oldu ya! Oha bildiğin yaşlı bunlar.- Annesiyle babası gelmiş. “Merhaba.” dedim ben de artık. Babasının yüzü temizdi. Sakalı, bıyığı falan yoktu. Saçlar boyanmış galiba bir tek. Onu da yüzüne vurmadım. Babası tip tip baktı bana, ne iş der gibi. Kızlar durumu anlattı. “Tamam şimdi sıçtık o zaman” dedim içimden. Zaten dışımdan desem olmazdı. Onlar da oturdular ahşap masaya. Babasına ben de açık açık durumu anlattım. Kötü bir niyetimin olmadığını, resmen etkilendiğimi ve kızıyla tanışmak istediğimi söyledim. Babası sevdi beni. Beraber oturduk muhabbet ettik. Böyle geçti zaman.

Peki kızın numarasına ne oldu? İşte onu alamadım. Numarasını almış olsaydım uyanınca arardım onu. Numarasını alamadığım için mi rüyalarımın kızı oldu şimdi o? Gerçek olmadı. Numarasını verseydi keşke. Verecekti, ben alamadım.

PS: Neyse ki ismini öğrendik.

Pumice

Düştüm ben yaaa. Bildiğin düştüm. Yürürken düştüm. Olacak iş mi? Hala ağrıyo bacağım. Japon konsolosu da vardı yanımda. Sendelesem tutacakmış da, bir anda düştüğüm için müdahale edememiş. Hadi ordan yaa! Şşş.. Şaka şaka.. Tutardı o. Negatif enerji bileziğine söverim ama senin. Kız gibi incikli boncuklu bilezik takıyosun ya koskoca adam! Kavga çıkardın. Yetmedi, Cepa’da yürüyen merdivenlerdeki adamı tökezlettin. Sonra beni düşürdün. Olmuyor böyle kanka! Daha yeşillikli kebap yicez. Ondan önce bi iskender yememiz lazım ama. Bira da var. İşler çokmuş haaa..

Yazıyı da uzun tutmayayım. Gerçi benim yazılarımı her türlü okursun sen kanhaaaaaa… Hep latife yapıyorum sana. Kızma bana. Yaşamayı seviyoruz sonuçta. Sen yine de o bileziği çıkar bileğinden. Bilezik olum o.

PS: Yarın mor sweatshirtümü giycem. Bileziği verirsin de mi? hihihihihihih….

Hadi Artık Ama!

Ara vermez. 3 saat ders yapar. Valla ayıp ama ya! Hukuk malını aldık adamın. Ruhsat sahibi ödedi. Buna rağmen hazineye tescil ediliyor. Böyle iş mi olur? 11:25 olmuş saat. Kapkaç Götür Ltd. Şti. diye isim olmaz. Her sene aynı ismi kullanıyormuş. Ben sanmıştım ki spontane oldu. Yok! Mümkün değil!

Sınıfta Açelya ve Tuğba adlı iki insan var. Hoca sürekli bunların isminden örnek veriyor. Bıktım artık.

Gerginim…

Anlaştık mı arkadaşlar?

Evet buraya kadar işlenmiş. Sınav buraya kadar. Dikkat ettim her olayda devler araya giriyor. Adamın kendi malı, niye araya giriyorsun?
Tuğba finansman sıkıntısı çekiyormuş. Açelya yardım etmiş. Bu mu örnek? Yazıklar olsun!

2008

PS: Hayret, tam bir tarih atmamışım. Sadece 10 Nov ve 22 Dec yazıyor ki bunlar da vize tarihleridir. Olsa olsa 3 Kasımdır bu da.