Author Archives: nbh_
Kendimize Gelelim!
Arkadaşlar lütfen şu parçayı dinleyip bi silkinelim, titreyelim, aklımızı başımıza alalım. Lütfen!
Gönül Dostları
Arkadaşlar kararlıyım edebi metinler üzerinde ben. Bakmayın cümlenin bu kadar devrik, kelimelerin kifayetsiz olduğuna. Anlaşıldığı üzere konumuz şiir ve şiirin evrenselliği. Şaka lan şaka. Evrensellikle bi alakası yok. Var ise de konumuzla bi alakası yok. Bir şiir paylaşmak istedim sizlerle. Şiirin adını ve Şairini yazmayacağım. Benden beklediğiniz üzere. İlk Yazana ise Starbuckstan tarçınlı şeker sözüm vardır. Bu böyle biline!
Açardın,
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil,
Açardın,
Tavşan kanı, kınalı-berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri…
Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak,
Gözlerinde yatmak zindanı.
Gözlerin hani?
“To be or not to be” değil.
“Cogito ergo sum” hiç değil…
Asıl iş, anlamak kaçınılmazı,
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.
İçmek,
Gözlerinde içmek ayışığını.
Varmak,
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?
Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil,sevdamız akardı geceye,
Sıktıkça cellad,
Kemendi…
Duymak,
Gözlerinde duymak üç-ağaçları
Susmak,
Gözlerinde susmak,
Ustura gibi…
Gözlerin hani?
Edith Piaf: Yok efenim ‘şiirde ki bi kaç mısra başka ortamlarda paylaşıldı kilit’ falan demeyin. Bunu aklından geçirmiş olan yazar arkadaşların olduğuna eminim. Aman diyeyim!
İlk Olmasa da Şiir Denemem!
En güzel günlerimin
üç mel’un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel’un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını.
En güzel günlerimin
üç mel’un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi.
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince..
Yazıyorsun.
Okuyorum.
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar beraber geçmiş günlerimiz var;
senin ve benim en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim, ebediyete, ben o günleri.
Sana gelince,
sen o günleri -kendi oğluyla yatan,
-kızlarının körpe etini satan bir ana gibi satıyorsun!.
Satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek,
ve üç yüz papellik rahat için…
En güzel günlerimin üç mel’un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi.
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi…
Sana gelince;
Ne ben Sezarım, Ne de sen Brütüssün.
Ne ben sana kızarım, ne de zatın zahmet edip bana küssün
Artık seninle biz, düşman bile değiliz!
Mal Beyanı
nMal derken yanlış anlaşılma, boş yere üzerine alınma olmasın. Siyasete atılmaya karar verdim, benden adam olmaz diyerekten. Ee tabi mal beyanı zorunlu böyle işlerde. Ben de baktım kendimden başka malım yok. Lan bi dikili ağacım yok şu hayatta haa. Gerçi ortaokuldayken ağaç dikme kapmanyasına katılmıştık sınıfçak norris. Sonra Tema Vakfı bize teşekkür plaketimsi bişey göndermişti. Plaketimsi derken bildiğin kartondu yani. o yüzden platinimsi. Teşekkür belgesi desek daha mantıklı olurmuş. Konudan saptık yine. Malım olmadığı için malum olunan üzere, ben de hazır verilmiş bir beyanı vereyim dedim. Kabul görülür herhalde. Şimdi bazı okuyucu arkadaşlar diyebilir ki bu yazar arkadaşımız da sürekli başkalarından alıntılar yapıyor postlarında. Hah bunu diyen arkadaşıma belirtmekteyim ki, daha önce ki postlarımdan birinde açık adresimi gayet net bir şekilde vermiştim. Google maps ile göstermiştim de hatta. Buyursun gelsin, beni bulsun. Ona diyecek iki çift lafım yok. Üç (3) çift lafım var. Ya kaç olacaktı!
İşte size Can Yücel’in mal beyanı.
1-Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
2-Gökyüzünde bi bulut
3-Bitlis’te beş minare
4-Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili
5-Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı
6-Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü
7-Palandökende bir palan, iki döken
8-Kastamonu’da üç kasto
9-Üç fay hattı
10-Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma
11-Dünyada mekan
12-Ahirette iman
13-Denizde kum
14-Uzayda yerçekimsizlik
15-Bi çuval gazoz kapağı
16-Bi kibrit kutusu sigara izmariti
17-On sekiz saç biti
18-Biri ingilizce 6 adet küfür
19-Yirmi tane boş naylon poşet
20-Sevenlerin kalbinde kurulmus bir taht
21-Bi sürü saç sakal, kıl, tüy, yün
22-Üç ayrı parkta üç ayrı belediyeye ait üç ayrı banka reklamlı bank
23-Bi ayakkabı çekeceği
24-Iki büyük taş kütlesi
25-Bir adet ağaç gölgesi
26-Üç kuş kanadı sesi
27-Bi sürü kedi köpek
28-Bi marmara denizi
29-Camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci
30-Her akşam karıştırılan dört çöp bidonu
31-Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili
32-Nakit 15 kuruş
33-Anne babadan kalma yarısı yaşanmış bi ömür
Mutlaka Dinlenilmesi Gereken 10 Parça
Sevgili okuyucularım farkındayız ki giderek sanat ve edebi eserlerin paylaşıldığı bir ortam olma yolunda ilerliyoruz. Bilmem kaç yaşına kadar okunması gerek gereken bilmem kaç kitap olsun, fabllar olsun, albüm incemeleri olsun denemecanlar olsun..
Benim de bu konuda bir katkım olsun diyerek ‘mutlaka dinlenilmesi gereken 10 parça’ adlı eserimi yayımlamaktan gurur duyarım. Tabi kime göre mutlaka diye fısıldaşmaları duyar gibiyim. Kendime göre mutlakayı yazacaktım ama geçen gün yolda yürürken Ercan ile karşılaştım ve bu soruyu ona yönellttim. O da kırmadı sağolsun ve bana listesini verdi. Önce onu yayımlayayım daha sonra benimkilere ve tanınmış isimlerin listelerine de yer vereceğimi umut ediyorum.
1. Wish You Were Here – Pink Floyd
2. Ne Me Quittes Pas – Sting
3. Yalnızlık Ömür Boyu – MFÖ
4. Soldier Of Fortune – Deep Purple
5. So Far Away – Dire Straits
6. Manha de Carnaval – Astrud Gilberto
7. Sway – Dean Martin
8. Santa Maria (del buen ayre) – Gotan Project
9. Desperado – Eagles
10. Knife – Rockwell
PS: Ercan Saatçi’nin listesidir!
İlk Fabl Denemem
Başlık sanki biraz olmadı gibi geldi ama. Onun yerine fablımın başlığını yazsaydım daha iyi olurdu. Sonuçta tüm okuyucu ve yazar arkadaşlarım zeki insanlar. Biraz düşünseler fabl olduğunu hemen anlayacaklardır. Çünkü beyin bedava. ne gerek var hammallığa!
Fabl
(evet ilk fabl denememin başlığı ‘Fabl’. İlk sefer için pek yatarıcı olmasa da dikkat çekmek için iyi bir yöntem olabilir diye düşündüm. Gerçi başlığım ‘Siktiğimin Fablı’ olsa daha dikkat çekerdi ve yorum alırdı. Niye diye sorar mısınız? Bence sormazsınız. Çünkü attınız hafızaya, gerekeni yaptınız!)
Sıcak yaz günlerinin, en hareretli saatlerin, en yakıcı dakikalarında çölde başıboş yürümekte olan devenin karşısına çıkan tilki ( evet yanlış duymadınız, bir tilki, tilki ne arar la çölde demeyin, belki çöl tilkisidir,belki bir bahtsız bedevinin tilkisidir, orası bilinmese de fabl deyince akla ilk gelen hayvandır tilki) canı sıkılmış olacak ki ben bu deveye bir laf atayım demiş ve o malum soruyu sormuş;
– Hey deve, boynun neden eğri dostum! ( evet sanırım biraz zencilik de varmış tilkide)
Deve durur mu yapıştırmış cevabı hemen!
– Nerem doğru ki be tilki kardeş? (tilki LA kökenli olsa da devemiz gayet Etimesgut kökenli)
Tilki bir süreliğine de olsa düşünmüş.
– Hey dude ( burada Jeff Lebowski’yi de anmadan geçemicem), sizde soruya soruyla cevap vermek ırsi mi?
Deve bu sefer durmuş, düşünmüş ve zaten doğuştan eğik olan boynunu biraz daha bükerek arkasını dönmüş.
– Gözyaşlarımı saklamak için bunların hepsi.
demiş.
– Biz de ağlamak ırsi..
Komşu Komşu HUU!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi Geldi.
-Ne getirdi?
-İncik boncuk.
-Kime kime?
-Sana bana.
-Başka kime?
-Karakediye.
-Karakedi nerede?
-Ağaca çıktı.
-Ağaç nerede?
-Balta kesti.
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Eyjafjallajökull.
Esprimi de patlattım tutamadım kendimi kusura bakmayasınız sevgili okurlarım. Asıl bahsetmek istediklerime gelmeden önce belirtmek isterim ki yukarıda yazmış bulunduğum tekerlememsi şeyin (ne olduğunu bilemedim de) konumuzla hiç bir alakası yoktur. Sadece başlıktan sonra oluşan bir serbest çagrışımdır. Aman diyeyim ifşa var. Kaç kaç kaç.
Konumuza dönersek; bu gece bir ilk yaşandı evimde. İlk defa gürültümüzden rahatsız olan 50-55 yaşlarında, bıyıklı, kel bir komuşumuz kapımızı çaldı. Saatlerimiz 01.15 i göstermekteydi o an. Kapının çalmasıyla huzursuz bir komşu ile yüzyüze geleceğimizi farkettik. Kalktım ben açtım kapıyı da. Kaç gündür bişey demiyorum diyorum ama uyuyamıyorum. Ayıptır, mayıptır falan diye çıkıştı. Sonra da beni dinlemeden döndü ve evine girdi. Bende başım önde kapadım kapıyı ve geçtim salona. Evde bulunan cemaat bana bakıp bir açıklama bekledi. Sanki duymadılar adamın dediklerini de. Onlar da az çakal değiller haa! Öyle böyle deyip olayın yorumunu yaptık. Yok müzik sesi mi? Yok efendim bizim gülüşmelerimiz mi? Bi kaç kritikten sonra sessiz bi şekilde pokerimize devam ettik. Haa pardon onu söylememiştim sanki. Poker oynamaktaydık o esnada. Tabi herkesin bi neşesi kaçtı. Modu düştü. Gelsin all inler, gitsin all inler ondan sonra. Bi kaç turdan sonra bıraktık pokeri de.
Bu yazıdan çıkacak anafikir ise; gecenin belli saatlerinden sonra gürültü yapmamaya özen gösterin ki uyumaya çalışan komşularınızı rahatlarından etmeyin değildir! Keyfinizi kaçırıp pokerin içine etmeyindir! Bi kaç el sonra geçecektir komşunun verdigi huzursuzluk. Rahat olun lan!
ps: Bende özendim arada bazı harfleri koyu falan yaptım, aksiyon yarattım kendimce.
Yani olmuyor..
geçtiğimiz yolları arıyor gözüm yine
sanırım şehir uzakta kalıyor
ellerimi uzatsam tutmak isterim günü
ama güneş her gece tepemde doğuyor
yani olmuyor olmuyor istesem de
kimse gelmiyor beklesem de
duygulandım ben sayın yazar arkadaşlar ve okurdaşlar. aşık olmak çok zormuş. aşık olmak demiş şair. uzağı beklemek gibiymiş demiş. şair nbh demiş bunu.
yaz kokusu duyardım kışın ortasında bile
uzun cümleler kurardım konuşurken
eski filmlerde kaldı böyle sözler deniyor
ama şimdi filmler bile eskimiyor
yani olmuyor..
SÂKİ
Madem aman dinlemiyor ecel, sâki,
Kadeh boş kalmasın, doldur gel, sâki,
Şu üç beş günlük dünyada gam yemek,
Bizim gönlümüzce iş değil, sâki.