Son kısmı yayınlamayı unutmuşum. Japon konsolosu’ndan da özür diliyorum. Olur o kadar…
Seri bir hareketle elindeki poşeti açan Refik, güllaçları çıkardı ve sevdiği kadına doğru uzattı:
-Sana güllaç getirdim, hoşuna gider diye düşündüm. Ama önce şu ekmeği bir ye bakalım. Şuna bak ya çok halsiz görünüyorsun. Al şu ‘cappy tropik’i de…
Dumur olan Tijen ne yapacağını şaşırdı ve panikle güllacı olduğu gibi üzerine döktü. Tam o esnada açtığı meyve suyunu Tijen’e uzatmakta olan Refik de panikledi ve tüm meyve suyunu Tijen’in üzerine boşalttı. Tijen birden, ‘’Sen ne yaptığını sanıyorsun ahmak moron’’ diye haykırdı ve Refik’in suratına bir tokat yapıştırdı. Ne olduğunu anlayamayan Refik:
-Kızma hemen. Şimdi şuracıkta değiştiriveririz üzerindekini. Problem ettiğin şeye bak.
-Saçmalama! Hem yedeğim yok hem de sen buradayken nasıl değiştirebilirim üstümü? Ayrıca gördüğün gibi omzum sargılı. Kolumu kıpırdatamıyorum bile.
Bizim Refik tüm bunları bir yardım çağrısı olarak algıladı ve ‘’ Ben şimdi hallederim, yedeğin yoksa yok, benimkini giyersin olur biter ‘’ dedi ve bir striptizci edasıyla yavaş yavaş T-shirt’ünü çıkardı. Sıra Tijen’e gelmişti. Kıvrak bir hareketle Tijen’i de soydu.
-Aaaah kolum. Ne yapıyorsun hayvan herif! İmdaaaaat!
Tijen’in sesi tüm hastane koridorunda yankılandı. 14 saniye ya geçti ya geçmedi Adnan içeri girdi. Refik ve nişanlısını çıplak bir biçimde görünce deliye dönen Adnan silahına sarıldı ve ‘sniper’ıyla yakın mesafeden 3 el ateş etti. Hiçbir atışını isabet ettiremeyen Adnan işi garantiye almak istedi ve ‘sniper’ın dürbününü açtı, Refik’e doğru nişan aldı. Tam elini tetiğe doğru getirirken hayalarına tekmeyi yemesiyle yere düşmesi bir oldu. Refik yine yapmıştı magandalığını. Adnan’ın acılar içinde kıvranmasını fırsat bilip sevdiği kadını omuzladı ve onunla beraber oradan uzaklaşmak üzere kapıyı açtı. Karşısında ona doğru gelmekte olan hastane güvenliklerini gören Refik ani bir hareketle pencereye yöneldi ve sırtında Tijen’le birlikte birinci kattan atlayarak kaçmaya başladı. Tijen bir sopranoyu andıran sesiyle avazının çıktığı kadar bağırıyordu. Neyse ki sokakta çok fazla kişi yoktu ve olanlar da açıkçası olayı aile meselesi zannedip ses çıkarmıyorlardı. Refik, sırtında Tijen ile saatte 76 kilometre hızla koşuyordu. Yaklaşık 116 kg olan Adnan’ın ona yetişemeyeceğini biliyordu. O yüzden biraz dinlenmek istedi ve canı da kahve istediğinden Tijen’i yere indirip kolundan tuttuğu gibi Starbucks’a soktu ve yine magandalığını yapıp kahve sırasının en önüne geçerek ‘’1 adet orta boy white mocha ve yine 1 adet büyük boy frappuccino mango lütfen’’ dedi ve içecekleri beklemeye başladı. Tijen çok şaşırmıştı. Refik’i magandalar magandası bir adam olarak tanımıştı ama Refik’in içindeki o kibar,nazik ve bir o kadar da sosyetik yanı da görmüştü. Kanı yavaş yavaş Refik’e ısınıyordu, bir anda uzaklara daldı. Tam o sırada ‘’Refik Bey’’diye bir ses duyuldu ve Refik’in sağ ayak işaret parmağına korkudan kramp girdi. Sesin Adnan’a ait olmasından korkmuştu Refik ama ses kahveci çocuktan başkasına ait değildi. O ani şoku atlatan Refik içecekleri alarak müessesenin en kuytu masasını gözüne kestirdi ve oraya doğru yöneldi. Ardından masaya oturdular ve içecekleri yudumlamaya başladılar. Havadan sudan biraz muhabbet ettiler ve birden n’olduysa oldu Tijen ile Refik deliler gibi öpüşmeye başladılar. Bir anda mekandaki tüm gözler bu ihtiraslı öpüşmeye çevrildi.Herkes şaşkın bakışlarla bu öpüşmeyi izlerken, Refik’i aramaktan sıkılan ve bir kahve molası veren Adnan mekana girdi.Herkesin aynı noktaya odaklandığını gören Adnan gözlerini merakla herkesin baktığı yere çevirdi ve adeta kafasından kaynar sular boşaldı. Gördüklerine inanamayan Adnan o ilk şoku atlattıktan sonra tekrar silahına sarıldı ve 2 el ateş etti.Bunun üzerine ilk önce Refik, ardından da Tijen yere yığıldı. Hızını alamayan Adnan, yerdeki taze aşıklara kalan mermilerini boşaltmaya başladı. Bu yeni başlayan tutkulu aşkın ölümle noktalanacağını anlayan duygusal Refik , Tijen’in elini tuttu ve son sözlerini fısıldadı:
-Sana doyamadım al yanaklım,cennette görüşürüz…
not to be continued…
japon konsolosu
beni bu üçlemeyi yazarken yalnız bırakmayan iş arkadaşlarıma,tüm konsolosluk çalışanlarına,tüm Azeri hayat kadınlarına,kalbi basketbol için çarpan genç yeteneklere,Brezilya asıllı Türk futbolculara,blogunda bana yer ayıran sayın Sneyl Uygur’a,tüm eski sevgililerime,Mahamadou Diarra’ya,bana ilham kaynağı olan zat-ı muhtereme ve burdan adını unuttuğum onlarca destekçime teşekkür ediyorum.
japon konsolosu
naaaah thanks
öncelikle japon konsolosuna teşekküründen ötürü saygılarımı sunuyorum. o bu değil de, en azından isimsiz adı altında gizlememiş kendini. demek istediğim, yazının sonunda japon konsolosu takma adını kullanmış. peki “naaaah thanks” diyen arkadaş neden isimsiz takılıyor? neden denemecan olduğunu gizliyor?
ozel hayatin gizliligi bebek! ozel hayatin gizliligi!
“hadi ordan!”
selim soydan