Karanlık odamdan takırtılar gidiyor dışarıya. Aslında tam karanlık da sayılmaz. Monitörümün ışığı var. Peki baştan kuralım cümleyi. Karanlığa yakın loş odamdan tıkırtılar gidiyor dışarıya. Bir de karşılaştırmalı dinlediğim Ünzile tabi ki.
Neden karşılaştırıyorsam? Neyi karşılaştırıyorsam?
Hikayenin baş kahramanı ben, hiperkarmaşık ilişkilerde oynayan ben değil miyim zaten? Neden vardım ki ben? Bir karakter olarak bakılmak için mi? Belki, dışarıdan özenilmek için mi? Yok olayım! Benimle birlikte herkesi yok etmem gerek ama. Yoksa olmaz o iş. Diyelim böyle bir şeyi yapmaya karar verdim. Sıra ona gelince? Onu da yok edebilecek miyim ki? Hayır, hayır ben, ben bunu yapamam. Demek ki yok da olamam. Fakat simdi yokum ki zaten. Vardım ama yokum. Çıldıran kimse de yok. Demek ki sevilmiyorum artık. Demek ki sadece denemek için yazıyorum. Yazıyor. Yazıyoruz. Bir oluyoruz. Kumrulaşmaya çalışıyoruz yazılarla. Sık sık da yazmıyoruz ki. 40 yılda bir.
Ve biz kumru olamıyoruz…