I’m an ocean in your bedroom
Make you feel warm
Make you wanna re-assume
Now we know it all for sure
* “Ruh ikizi”, “uyum” sözcüklerinin anlamını yitirmiş bir kızın öyküsü…
Büyüdü…
Olgunlaştı… Hem de hiç olmadığı kadar…
Artık yalnız olmayı seçti. Hayatta başka şeyler olduğunu gördü ve gitmek istedi. Hayalinin peşinden gitmek istedi. Yapabileceği çok şey vardı çünkü. Tek başına yapabileceği… Çok düşündü tek başına olmayı, “o”nsuz olmayı. Aslında bir türlü beceremedi karar vermeyi, her ne kadar karar vediğini sandıysa da… Mutluydu çünkü. Ya da hep mutlu olduğunu sandı. Ama başaramadı bir türlü gitmeyi. Herşeyi arkasında bırakıp gitmeyi bir türlü beceremedi.
Olgunlaştı… Hem de hiç olmadığı kadar…
Artık yalnız olmayı seçti. Hayatta başka şeyler olduğunu gördü ve gitmek istedi. Hayalinin peşinden gitmek istedi. Yapabileceği çok şey vardı çünkü. Tek başına yapabileceği… Çok düşündü tek başına olmayı, “o”nsuz olmayı. Aslında bir türlü beceremedi karar vermeyi, her ne kadar karar vediğini sandıysa da… Mutluydu çünkü. Ya da hep mutlu olduğunu sandı. Ama başaramadı bir türlü gitmeyi. Herşeyi arkasında bırakıp gitmeyi bir türlü beceremedi.
O eski sıcaklığı yoktu artık. Hissettiğinde bedenini kaplayan o eski sıcaklığı… Bıkar oldu hayattan, gülen yeşil şebeği bile gülmüyordu artık sanki. Bahaneler buldu hep mutlu olmak için. Oysaki takvimini bile kaldırıp atamadı. Geceleri sevmez oldu. Bir daha uyuyamayacaktı çünkü onunla. Uyandığında onu göremeyecekti karşısında. Sesini sadece şarkılarda duyacaktı artık. Gözü gözüne değmeyecekti. Gözlerinin içine bakarken seyahat edemeyecekti uzaklara doğru. Başını omzuna yaslayamayacaktı. O eşsiz “koku”yu bir daha hissedemeyecekti. Gecenin bir yarısı deprem olduğunu sanıp uykusundan uyandırabileceği kimsesi yoktu, ya da kötü bir rüya gördüğünde sıkıntısını üzerinden atmak için düşünebileceği kimsesi… Oysaki yanında olsa ne güzel olurdu. Karanlıktan bile nefret eder oldu, gözünün önüne “onun” gülen yüzü gelmesin diye, gözünü kapamaya korktu.
Ama o hep mutlu olduğunu sandı…
Adımlarını tek başına atmaya karar verdiği bir gün gerçekten gitti… Bütün aşkları yüreğinde götürüp gitti…
Artık o yaşlandı… Onunla birlikte yaşlandı.. Yeşil şebeğini hiç ayırmadı yanından. Her gece onunla uyudu, uyandığında ilk onu gördü. Ağladığında ona sarıldı. O bebeği kokladı hep, üzerinden kokusu geçmediğini hayal ederek. Gerçekten o kokuyor diye hayal ederek…
Ve bir gün gözünü sonsuzluğa doğru kapadı, yüzünde gülümseme ile.. Çünkü artık “onun” gülen yüzü hep önünde olacaktı..
Peki “o” ne yaptı? O, sadece çok sevdi…
* Aslında sen o gün gitmedin, sonra da gitmedin, şimdi de…
I’m the rainbow in your jail cellAll the memories of everything you’ve ever smelledNot alone, I’ll be thereTell me when you want to go