“Seni bir gün en yakının ele verirse eğer,
Öğren susmasını ve ağlamamasını.
Bir kavanozun içinde mavi bir gül yetiştir,
Her gün daha çok yaşayan.
Bir masalın ağzını kapat ve yatgeniş odalarda.
Bir oksijen çadırında.
Ona kötü bir şey olsun istedim.
Bana aşık olsun istedim.”
Beni bir gün en yakınım ele verdi.
İyi ki biliyordum ben susmasını.
İyi ki biliyordum ben ağlamamasını!
Kavanozun içine koymadım da, kutusunda bıraktım gülümü. Üstelik benim gülüm mavi değil kırmızıydı. “At!” dediler, atmadım. Atamadım. Onun gülünü nasıl atardım? Onu nasıl atardım? O gül, gülçinlerin topladığı olan, duracaktı kutusunda zamansızca. Masalımın ağzını kapatamadım ben, taşıyor her gün üstünden ve zamanla kurtlanacak da. Yenilmez, dinlenilemez bir masala sahip olacağım, sırf geniş odalarda yatma korkum var diye!
Ben bir oksijen çadırında sarhoş olmak istiyorum. Gülümün kokusunu ancak sarhoşken alabiliyorum, içime doyasıya çekiyorum. Bir sonraki çadıra gelişim belli olmaz çünkü benim!
Ona kötü bir şey olsun istedim.